24 Kasım 2008 Pazartesi

f words again..


insanların acı çekmeniz için uygun gördükleri bir süre var. "yeter artık topla kendini" deme süresi. bir haftayı geçmemek şartı ile değişiklik gösterebiliyor, kimine 3 gün kimine 5 gün yeterli geliyor. bundan sonraki kısımda yanlışlıkla ağlar, üzüldüğünüzü belli eder ya da yakınırsanız "abartma" oluyor.
ben hakkımı fazlasıyla doldurdum. kimsenin yanında gözyaşı dökmemeye gayret ederek (annemi hariç tutmak zorundayım elbette) bu süreyi geçirmiş olmama rağmen bir sürü insandan "sen de topla artık kendini" lafını duydum.
duyduğum bununla sınırlı değil elbette; ölenle ölünmediği, hayatın devam ettiği, böyle yaparsam hastalanacağım, onun ruhuna huzur vermediğim vs. gibi bir sürü şey daha duydum. sanki bunları ben bilmiyormuşum gibi, sanki zamanında bunları bir takım yakınlarını kaybeden insanlara bende sarf etmek zorunda kalmamışım gibi, hepsini ilk defa duyuyor gibi sinirlenerek dinledim. sadece beni acı çekme konusunda özgür bırakan ve hatta teşvik edenlere katlanabildim, "ağla açılırsın" diyenler en sevdiklerim oldu..
ağladım ağladım, açılamadım..

üzerinden günler geçti şimdi, ilk başta kabul edemediğim gerçeğin ve o bitmeyecek gibi gelen, bir matkapla kalbim deliniyormuş gibi hissettiğim acının yerini tüm göğüs kafesimi kaplayan ve sıklıkla kendisini hatırlatan bir sızı aldı.. çok fazla paylaşmaktan kaynaklanan çok sık hatırlama hali ve bu hatırlamanın sonucunda artık olmadığının bilincinin yaydığı o sızı işte. daha doğru nasıl anlatılır bilmiyorum..

işte bu yüzden "ıssız adam" filmini sevmedim, sevenleri de çok akıllı bulamadım. öyle bir şey olmamalı bu anlatıp durdukları "aşk" sanki..kimseye itiraz edip "hayır aşk şöyle bir şey" diyecek gücüm/enerjim yok çünkü bir yandan umurumda değil, öte yandan aşk denen şeyin varlığından emin değilim ve son olarak herkesin kendi kafasındaki kavrama uydurarak tanımladığı bir duygu için ortak bir platform bulma çabasını manasız buluyorum. "kavuşamayınca aşk olur"muş öyle diyorlar. ozaman olmasın demek istiyorum ben buna karşılık olarak.. velhasıl, o insanların birbirlerini onca sevmelerine rağmen dönüp aramamalarını, pılı pırtı toplayıp şehir değiştirmelerini, yıllar sonra tekrar karşılaştıklarında hala onca seviyor ve istiyor olmalarını ve buna rağmen yine hiçbir şey söylememelerini/yapmamalarını "mal"ca buldum en açık tabiri ile.. içerisinde bulunmakta olduğum "ne lüzumu var şu ölümlü dünyada" ruh hali ve bu halin getirmiş olduğu "ömür bir gündür o da bugündür" fikrine yanaşık düzen gitmeye çabalamanın sonucu gerçekten hiç haz etmedim yaptıklarından, durduklarından, baktıklarından. en sonunda bende "ee" kaldı..

onun yerine şunu düşünmeyi tercih ediyorum.. iyiki kimseleri dinlememişim, onca şeyi riske etmişim, para yok pul yoklara aldırmayıp "ödenir nasolsa" demişim, iyi ki gelmişim, görmüşüm, sevmişim, her fırsatta ama gerçekten her fırsatta ve hatta fırsat olmadığında bile yanındaymışım.. iyi ki.. geriye dönüp sana baktığımda çoğunlukla "iyi ki" diyor olmak beni gerçekten mutlu ediyor. iyi ki tanımışım, sevmişim, bu kadar yakınıma almışım, bunları yaşamışım..

sabah şunu düşündüm, "bu kadar mutluluk kesin bize fazladır" kafası bende mutluyken de vardı, sonra üzülünce düşünmeye başlamadım bunu. ve bu sebeple çok iyi hatırlıyorum ki inanılmaz bir sıklıkla kendime bakıp nasıl güldüğümü, ne kadar mutlu olduğumu gördükçe "şükür allahım" dedim, elimden almasın diye.. gücüne gitmesin, devamına müsade etsin diye kendimce bir pazarlık yöntemiydi bu.. teşekkür ettim o an henüz geçmemişken.. "seni sadece başım dardayken hatırlamıyorum, bak iyi zamanımda da teşekkür etmesini biliyorum, sen de bunun karşılığında bunun sürmesine müsade et" deme yöntemimdi.. sonucu konusunda konuşmak istemiyorum, benim sınırlı pazarlık zihniyetimin yeterli olmadığı ortaya çıktı.. inancım yerinden oynadı elbette, bana mahsus yapılan bir hareket olduğunu, mutlu olmaya hakkım olmadığını, 15 senedir tekrar etmekte olduğum "eğri başlayan çizgi doğru gitmez" lafının ispatı olduğunu söyledim..

yaşıyorum, hayat devam ediyor, içerisinde sen var mısın yok musun tam olarak belli değil. senin kadar sık hatırladığım bir yaşayan yok, yokluğun kadar sık hissettiğim bir başka his de.. azalmasına müsade etmiyor, kendi yaramı kendim kanatıyor değilim. aksine, benden etrafımdaki herkesin büyük bir sürat içerisinde gerçekleşmesini beklediği gibi, işe gidiyorum, eve gidiyorum, normal görünüyorum, survive ediyorum. gülüyorum, dışarı çıkıyorum, "nasılsın"lara "iyiyim, sen nasılsın?" diyorum. "içim kan ağlıyor hala, ben de ölmek istiyorum" demekten daha sağlıklı, daha inandırıcı ve daha tatmin edici buluyorlar bu tavrı. az konuşuyorum, az görüşüyorum, az anlatıyorum. akşam yatağıma yattığımda yorganı kafamın üstüne çekip seni ne kadar özlediğimi kendime anlatıyorum, ağladığımı kimsenin görmemesini garanti altına alıyorum. zaman zaman durduk yere dolan gözlerim için bir açıklama yapmak zorunda kalmamak amacıyla kaçıyorum. yaşıyorum. bu hayatın kalanının bu şekilde geçeceğini kabul ettim. "canım" dediğimde "canım" diyecek sesinin artık hiç bir zaman olmayacağını kabul ettim. kabul etmem gereken her şeyi kabul ettim diyebilirim, "gerçek" adını verdikleri her şeyi. bunun neden sana ya da bize olduğunu sorgulamayı da bıraktım. arkandan "peki ya ben?" ya da "şimdi ben sensiz.." şeklinde cümleler kuran insanlara sinirlenmeyi bile bıraktım. ilk başlarda senin etrafındaki insanların hayatlarına bu kadar hızlı devam edebilmelerine, facebook'ta bir şeyler yazıp sonuna gülen suratlar koyabilmelerine bile sinirlenirken, sinirlenmeyi bıraktım. hayal ettiklerimizi, yarım kalanları, yapamadıklarımızı hala düşünüyorum elbette ama "kısmet değilmiş" demeyi öğrendim..

en içime sindiremediğim, beni en çok üzen sanırım, hayatımın başka hiç bir döneminde, başka hiç kimsenin yanında, gerçekten hiç hissetmediğim o yakıcı mutluluk hissini yaşamış ve bir daha yaşamayacağını biliyor olmak. buna kimse inanmak istemiyor, bilemezsin diyorlar bana, ya da yerine muadil mutluluklar olduğunu söylüyorlar ama anlatamıyorum bunun öyle bir şey olmadığını.. bir söz vardı "never the time, place and the loved one together" diye, onu yalanlar gibiydi işte, her şey tamamdı, time-place ve loved one..

my loved one..

seni çok özlüyorum.

Hiç yorum yok: