11 Kasım 2008 Salı

bunun doğru olduğuna inanmam gerekiyor şimdi. bana "o öldü" diyorlar. ölmüşsün. doğruymuş. bildiğim bütün numaraları arayıp tekrar soruyorum, aradıklarımı bir daha arıyorum, tekrar soruyorum. bunu biliyorum, önce inanmazmış insan, sonra isyan edermiş sonra da eğer mümkünse kabul edermiş. bunu kabul etmem gerekicekmiş benim. öldüğünü. bir daha yazarsam belki inanırım diyorum, inanmak, ölmüş olabileceğine, sanki hiç ölmez gibi duran bedeninin belki bugün belki yarın toprak altında olacağına, bir daha sesini hiç duymayacağıma. dün akşam son söylediğin sözün "seni seviyorum" olduğunu hatırlamamaya alışmam gerekecek şimdi benim. hayatıma devam etmem, benim yüzümden olmadığına inanmam gerekecek. seni özlemeden yaşamam, yaşanan her şeyi unutmam, hayatıma kaldığım yerden devam edebilecek gücü bulmam, tüm yaşadıklarımızı unutmam gerekecek. oysa okadar güçsüzüm ki tüm bunlar için, okadar hazırlıksızım ki..dün akşam sana açmayı düşündüğüm telefonu açmadığım için, atmayı düşündüğüm mesajı atmadığım için kendimi affetmem gerekecek. günlerdir bakmadığım telefonlarını, cevaplamadığım mesajlarını unutmam gerekecek.. insan nasıl da kendini düşünüyor değil mi? oysa ölen sensin, hayatta olan ise ben.. yine de kendimi düşünüyorum ve ne kadar zor olduğunu, benim için her şeyin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalışıyorum. oysa sensin ölen. bütün hayallerini kaybeden, geri kalanını yaşamayacak olan sensin. bir daha asla yürümeyeceğimiz bütün sokakların yükü yüreğime biniyor, bacaklarım ağrıyor, gözlerim ağrıyor, kalbim, içim, bütün organlarım ayrı ayrı ve hep birlikte ağrıyor. ağrıyorum. ağlamak hafifletmiyor ağrımı, yıllar boyu hiç susmadan ağlamayı başarsam bile hafifletmeyecek gibi geliyor. oysa zamanlar geçtikçe acılar hafifliyor değil mi.. hayatımdan bir yer, bir bölge, kalbimin en sevdiklerim yerinden bir parça kopuyor. kopan parçadan akan kanlar bulaşıyor eteklerime. beni gördüğünde gülen yüzün gözümün önüne geliyor. seni ilk gördüğüm günden itibaren her gülüşün, bakışın gözümün önüne geliyor. susmak istiyorum ama içim susmuyor. ne yaşadığımı yine kelimeler ile anlatmaya çalışıyorum, yine yazmaya sığınmaya çalışıyorum sadece delirmemek için ama belki de ben böyle deliriyorum, içimdeki delilik akıyor parmaklarımdan, senin yerinde ben olmak istiyorum, senin benden daha iyi olduğunu düşünüyorum ve hemen ardından canın acıdı mı, neler hissettin, şimdi iyi misin soruları geliyor aklıma. aslına bakarsan hala inanamıyorum, beni inandırabilecek tek şeyin senin şimdiye çoktan soğumuş olduğunu bildiğim bedenin olduğunu biliyorum ve onu görmeye gücüm yok, gerçekten inanmaya gücüm yok, buna inanmadan, sanki küsmüşüz, sanki günlerdir konuşmadığımız gibi bugün de konuşmuyormuşuz gibi davranmak istiyorum. sana telefon açıp beni bu kadar üzdüğün için seni hayatım boyunca affetmeyeceğimi bağırmak istiyorum. dün akşam "beni bir daha üzersen seninle hayat boyu konuşmam" diyecektim, şimdi hayatın boyunca üzebileceğinden fazla üzmüşken, geri gelsen, hemen affedicem aslında, unutucam, özür dilicem, özür dilerim, çok özür dilerim, yalvarırım ölmemiş ol sen, şaka yapıyor olsunlar bana, hayatımın en kötü şakasının içerisindeyim şu anda, ama geri gelirsen buna bile gülücem. ne diyebileceğimi bilmiyorum. acımı anlatmaya çalıştıkça ucuzlamaktan başka bir işe yaramadığını biliyorum. arabesk cümleler içerisinde acımı pazarlamaya çalışıyor gibiyim. eksiltmeye çalışıyorum sadece. gözlerimden yaş akmasının dışında, fiziksel bir akıntıya ihtiyacım var, süpürecek, unutturacak, hafifletecek, sanki çığlıklar atmışsın gibi rahatlatacak, biraz dindirecek bir şeylere ihtiyacım var. ölmemiş ol ne olur.. yalan olsun yalvarırım. yeniden geldiğimde, yine orada ol, beni bekle..

bir alkol sabahında, akşamdan bile kalamamışken henüz, senden başka kimsem yok aslında demiştim sana. ağlarken gel dediğimde yanıma gelecek, şöyle başımı yasladığım anda, her şey geçiyor hissini bana verecek, yeniden beni mutlu edebilecek senden başka kimsem yok. kabuslarımı elinin tersiyle silebilen, içime huzur veren, o belki de çocukluk kadar eski bir zamana ait, çocukça ve saf huzuru, kirlenmemişlik hissini veren senden başka kimsem yok.. ben ağlamıştım, sen ağlamak üzereydin ama onun yerine " burdayım" demiştin. ordaydın gerçekten. hem de okadar uzun zamandır ordaydın ki.. gülerek saatlerce konuştuğumuz günlerimiz.. senin odanda duran, her defasında bakarken "ne kadar çok gülüyoruz" dediğimiz fotoğraflarımız vardı..
gülüşlerimiz ne kadar uzak şimdi? ne kadar yabancı? kime aitler? gerçek mi bu yalvarırım birisi artık beni arasın ve yalan desin..

Hiç yorum yok: