13 Kasım 2009 Cuma

hakan günday - malafa

"sizin en büyük sorununuz da bu.bir rakı sofrasında dost olup, ertesi sabah birbirinizi bıçaklayabiliyorsunuz. ilk tanışmada yakınlaşıp, birbirinizi tanıdıkça uzaklaşıyorsunuz. bizse tersini yapıyoruz. uzaktan başlayıp, ağır ağır yaklaşıyoruz. dost olmamız uzun sürüyor ama dostluklarımız kalıcı oluyor. doğu ile batı arasındaki fark hilal ile haç arasındaki fark kadar. hilal bombeli. haçtaysa dik açılar var. hilal altında yaşayanlar da bombeli hayatlara sahip. genişler,kurallarla ilgilenmiyorlar, zamanla ilgileri yok, çöl kumu gibi uçuşuyorlar. haçın gölgesindekilerse set ve köşeli hayatlar yaşıyorlar. yasaları, kuralları olan, dik açılı hayatlar. hilalin altındaki insana, haçın gölgesindeki düzeneğe inanıyor.dolayısıyla hilalle yaşayanların her biri ayrı bir düzenek geliştiriyor. küçük çeteler. küçük düzenekler. haç, insana tek bir düzenek emrediyor. doğu ile batı arasındaki fark bu."

bağırcam şimdi

üzerimden yük falan kalkmadı, kalkacak gibi de değil.
belki de bu üzerimde yük var sandığım şey başka bir şeydir, ondan kalkmıyordur.
neyi sonuca bağlarsam bağlayayım, her zaman düşünülmesi gereken başka bir şeyler olacağından (olduğundan) bu yükü demirbaş kabullenebilirim aslında ama her akşam bu saatlerde göğsümün orta yerine bir sıkıntı çöküyor.
yani yük neyse de sıkıntı çok çekilmez.
baaağğğğğğ diye bağırsam rahatlarım gibi geliyor, arabayla eve dönerken şarkı söyleyen danaların bostana girmiş haline benzer bir hal takınıyorum, yok, geçmiyor..

başka türlü bir şey benim istediğim,
ne ağaca benzer ne de buluta..

:)

12 Kasım 2009 Perşembe

anlaşmalı boşalma

değil tabi konumuz.

ama olsaydı şu şekilde olucaktı;

2 adey beyaz kağıt alınır.

kağıtlardan bir tanesine "protokol" diye başlık atılır ve maddeler halinde istekler yahut isteksizlikler sıralanır, 2 taraf da ad soyad imza yapar.

diğer kağıt alınır, üst tarafa isimler yazılır, akabinde açıklama kısmı hazırlanır ve bu bölümde de protokoldekine benzer açıklamalar yazılır. buna iki kişinin de imza atmasına gerek yoktur, anlaşmanın yapılmasını isteyenin imzalaması yeterlidir.

sonra tevzii'ye gidilir, bilgisayar çıktısı ele alınır, onda ödenmesi gereken miktar yazılıdır. (yaklaşık 50 TL)
bununla vezneye gidilir, sıra beklenir, para ödenir.
akabinde dosya memurluğuna gidilir, dosya alınır.
sonra ptt'te gidilir, 2 tane pul için 10 TL ödenir, pullar yalanmaz, yapıştırılmaz, ataçlanır.
Nüfus cüzdanı ve dilekçenin fotokopisi alınır, hepsiyle birlikte başa dönülür, "tevzii"ye gidilir.

Erkeklere sırıtmaktan ağzı genişlemiş gerzek 2. kere de seni görünce aynı tepkiyi verip ani bir surat asma hamlesine girişebilir, sıran gelmiş olmasına rağmen yan bankodaki avukat beyden gözünü alamayan bu kişinin aynı zamanda kulağına da yarak kaçmış olabilir ve "bakar mısınız" sorusunu duymayabilir, o yarağı çıkarmak senin görevin değil, üzerinde durma.

Sonra biter, elinde bir takım kağıtlar ile çıkarsın, koridorda elleri kelepçeli, kolundan bir polis çekiştiren ona rağmen cep telefonundan mesaj yazmaya çalışan genç adamın acaba ne suç işlemiş olduğunu ve mesaj yazılan kişinin ne kadar üzgün olduğunu düşünmemeye çalışırsın.
bir sabah Antalya sıcağında aldığın "beni götürüyorlar" haberini unutmaya çalışırsın. belki de böylesinin daha hayırlı olduğunu bilecek kadar yaşatmıştır hayat sana. hapse girmenin ölmekten daha iyi olabileceğini düşünebilirsin.

komik ve eğlenceli olsun diye "anlaşmalı boşalma" yapmıştım adını ama olmadı bak.
anlaşmalı boşalma konusunu da kısaca işleyeyim madem

erkek: "geliyo musun?"
kadın: "ıı ııııh"
...
"geliyo musun?"
"ıı ııııh"
..
"geliyo musun?"
"ıı ııııh"
..
"geliyorum"
":/"

anlaşmaya gönlü olan bu "geliyo musun" sorularından adamın darda olduğunu anlar ve gelebiliyosa gelir. buna anlaşmalı boşalma denir.

bu kadar.

6 Kasım 2009 Cuma

Is there a secret cold war between marrieds and singles?


Eveeet..

Bu bölümümüzde Sex&The City'den Carrie'nin cevap arayıp da bulamadığı, sormaktan da kendisini alamadığı (I couldn't help but wonder) sorularına cevap arayacağız..

Nedir sorumuz;
"evliler ile bekarlar arasında bir soğuk savaş durumu mu var?"
Cevap veriyoruz şimdi:

Evet var..
En azından "evet var" denebilecek kadar çok olan bir kısmında var..

Önce soruya evlilerin tarafından bakalım;

Baktığımız gözün sahibi de evli bir kadın olsun..

Bekar kadınlara bakan normal bir evli kadın kafası şu şekilde çalışır:

"Eeee düğün ne zaman?".

Hayırlı olsun filan gibi bir şeyin karşılığı
"darısı başına"dır.

Niyet, bekarların da evlenmesi ve piyasada aynı yaş grubundan kimsenin bekar kalmamasıdır.

Bunun sebeplerini tam olarak araştırmak yahut anlamak mümkün değil,
Çünkü kadın kafası olabildiğince tuhaf çalışır.
.

İlk aklıma gelen seçeneklerden bir tane sebep,
piyasada bekar popülasyonu bulunmasının, evlenilmiş adam açısından bir risk faktörü oluşturması,
yani açıkça bir kendine ve kocaya güvensizlik durumudur.

Bekarlara ise zaten hiç güvenilmez, ondan bahsetmeye gerek yok.


Bu sebeple evlenen herkesin dileği etrafındaki insanların da evlenmesidir.


Bir nasihat olarak "evli çiftler ile görüşür hale gelmek" gündemdedir,

Bekar arkadaşlar bir kenara ayrılır,
onlarla yalnızken görüşülür,

Çiftli git geller başlar,

Birileri hamile kalır ve akabinde bu seferde "siz ne zaman çocuk yapıcaksınız" sorusu gelir (bu konuya teğet geçmek istiyorum müsadenizle).


Netice olarak kadınlar, birbirlerine benzer bir şekilde, doğar, büyür, evlenir ve doğururlar.


Bu standartların dışında kalan, kalmak isteyen, kendi ayakları üzerinde ve yalnız/eş değiştirerek ve gelinlik hayali kurmadan yaşayanları ise sınır dışı edilirler.


Bu konunun esas enteresan olan kısmı ise, evlenmeniz konusunda baskı yapan yaklaşık 10 arkadaştan 8 tanesinin evliliğinden o ya da bu şekilde memnun olmaması ama "idare etmesi, en az 4 tanesinin ise hayatından bezmiş ve evlendiğine bin pişman olmasıdır.


Yine de evlenmenizi isterler..


Neden peki?


Buna da bir çukur teoremi adını veriyorum ben.

Kadınlar bir şekilde toplum, ahlak ve benzeri baskılar sonucu bir çukura düşer,
düştükleri çukur içerisinde de dışarıda kalanları "dışlanmış" zanneder
ve bu sebeple onları da yanlarına alabilmek için türlü çeşit hallere girer.


Nedir bu haller?

Evlilik ve çekirdek aile hususunda olur olmaz görüş bildirmek,

Her aradığında "hayatında kimse yok mu, sen ne zaman evleniceksin" demek,
"Hadi kızım bak yaşın kaç oldu artık bul birini yoksa evde kalıcaksın" demek,

"Bu akşam bize gelsene" diyip, haber vermeden saçma sapan adamlar ile baş-göz etmeye çalışmak,

ve benzeri..

Kendilerine o bekar hayatın hatırlatılmasını istemezler/hemen unutmaya teşnedirler,
görmeye dayanamazlar,
tek dayanabildiklerini kendilerinden daha mutsuz olan çiftleri bulup,
kadın kadına mutfakta "kaynım bana kaydı" standardında devam eden şikayetlere girmek, kendi şikayetlerini ancak daha kötülerini dinleyebilmek için dile getirmek,
ve eve "benimkinden daha kötü kocalar da var" fikri ile dönmektir.


Bu kadının kirli ve kötü yönüdür.

Üstelik bunu bütün kadınlar bilir,
yine de oynamaya devam eder...

35 yaşında hala hiç evlenmemiş olan bir kadın tuhaf,
40 yaşında ise kabul edilemez bir gerçektir.


Bu "bekar kadın"ın yalnız/çok eşli hayatından ne derece memnun olduğu,
evli olması halinden çok daha iyi bir hayat yaşaması gibi gerçekler mühim değildir,
"insan dediğin evlenir".


Ben burada iyi niyetten uzak,tuhaf bir kıskançlık çeşidi olduğunu düşünüyorum.

İnsan elbette sevdiği,
ömrünü beraber geçirebileceğine inandığı biri ile evlenebilir,
mutlu olabilir,
yuva yapabilir.

Ancak evlenmemiş olanları düşman olarak görmeye başlamak bambaşka bir hal..

Bekarların sahip olduğu "inek beslemeden süt içme" rahatlığı batıyor evli insanlara.

Aynı şekilde, tecrübelerime dayanarak, evli olup bekar rahatlığında yaşayan insan da batıyor.

"Öyle evlilik mi olur?" diyorlar.


Neden?


Çünkü evlilik dediğinde
sıkıntı,
kapris,
kavga,
huzursuzluk,
kıskançlık,
kısıtlamalar
olmalıdır.


Olmazsa,


olmaz..


Erkekler açısından ise durum daha farklı.
Bu bahsi geçen soğuk savaş onlarda yok.
Daha ziyade, evlenmeye karar vermiş arkadaşlarına evli erkeklerin öğütleri sıklıkla;
"manyak mısın oğlum sen",
"yakıcaksın kendini",
"gel yol yakınken vazgeç" şeklindedir.


İnsanın evlendiğinde tek eşli kalacağının garanti altına alınabileceği elbette biraz "old-fashion" bir görüş.

Nitekim artık evliler de her haltı yemekte bir mahsur görmediğinden, atı alan üsküdarı geçiyor.

Hatta evli olan kadın ve erkeğe piyasada arzın yüklü bir artışı var sebebi de "hiç değilse onu bırak beni al diye başıma bela olmaz" görüşü..

Bu sebeple aslında anlaşılması gereken,
evli kadınların etraflarındaki bekarları evlendirerek riski ortadan kaldıramadığı,
yalnızca bir miktar (o da belki) azaltabildiği.
.

Ancak diğer sebep olan bekarlarda bulunan "gez-toz-eğlen-hayatını yaşa" özgürlüğüne doğan kıskançlığa bulunabilecek karşılıklar da şunlar:
"Yaşlandığında tek başına kalacaksın",
"İnsan bazen omzunu dayayacak bir baş arıyor",

"Bütün ömrünü sevgili değiştirerek geçiremezsin, sen de yaşlanacaksın".


Diğer tarafa geçip, bekarların evliler ile bir soğuk savaşı var mı diye baktığımda,
Ancak evlenmek isteyip evlenemeyen,
Kendine bir türlü uygun birini bulamayan,

Etrafındaki tüm iyi ve kendine uygun erkeklerin kendinden daha küçük ve güzel kadınlar ile evlendiğini fark eden
Ve bundan muzdarip insanlarda olabileceğini görüyorum.


Bu da gerçekten bir haksız rekabet ortamının sonucu gelişen haklı bir serzeniş.

Erkekler rahatlıkla para ve mevki kullanarak kendilerinden küçük kadınlar ile birlikte olabilir, evlenebilirken,
kadınların kendilerinden küçük erkekler ile birlikte olması otomatik bir "jigolo tutmuş kendine" tepkisine yol açıyor (bu da yine kıskançlıktan kaynaklanıyor elbette).


Erkeklerin yaşlandıkça mevki ve para sahibi olması onları "karizma" sahibi yaparken, Kadınların yaşlandıkça mevki ve para sahibi olması ancak estetik müdahaleler sonucu bir avantaja dönüşebiliyor.

Çünkü kır saçlı erkek karizmatik,

Kırışmış kadın yaşlı oluyor..


Kadınlar 45-50 yaşlarında kendilerine o yaşlarda düzgün bir erkek bulmakta zorlanırken, Erkekler 45-50 yaşlarında yarı yaşındaki karıları alıp bir güzel piyasada endam sergiliyor..


Bekar kadınların bu durumda 25-30 yaşındaki gözü 45-50lik adamlarda olan diğer kadınlara kıl olması gayet "normal".

Yani onların soğuk savaşı "evlilik-bekarlık" ile değil, onların savaşı kırışan ciltler, ilerleyen yaşlar ve daralan erkek havuzu ile..


SONUÇ: Evliler ve bekarlar arasında bir soğuk savaş yok aslında,

Mutlu olamamış evli kadınların kendilerinden daha mutsuz olmayan herkesle bir savaşı var..

Bunun dışında tüm kadınların tüm kadınlar ile bir soğuk savaşı var ki bunun evlilik - bekarlık ile alakası yok,
Ve erkeklerin kadınlara göre her zaman daha sığ olmak gibi bir avantajı var;
bu tip konularda, bizim kadar düşünüp/yazıp kendilerini yormuyorlar :)

5 Kasım 2009 Perşembe

ufak

bazen, bir anda bir şeyler kırılıveriyor içimde.
içeride bir yerlerde, midem ile göğüs boşluğum arasında, bir kırılma.
bükülemediğimden kırılıyorum.
kıvrılamadığımdan.
bu kırılmayı unutabiliyorum, çokça zaman. kırılmanın büyüklüğüne ve şiddetine bağlı olarak.
hiç unutamadığım da oluyor, bazen, nadir de olsa..

"teorinin anasını siken pratik"

"İnsanlar sürekli konuşuyor. Oysa konuşmanın hiçbir önemi yok. Önemli olan yaşamaktır. Pek sevgili Hakan Günday’ın da dediği gibi “teorinin anasını siken pratik” müsaade etmez konuşmanın yaydığı enerjinin etrafa yayılmasına, ortamı domine etmesine. Aslolan yaşamın kendisidir. Sen istediğin hikayeyi anlat, önemli olan yaşadığındır. Aslında herkes konuşmadıklarıdır, anlatmadıklarıdır, yitirdikleridir. Önemli olan önemi olmayanlardır. Bir sıcak çaydır bazen her şey bazen de paradır. Hahhaha Para nerden çıktı di mi? Para işte tüm hepimizi bu hallere düşüren. Misal para olmasaydı hiç birimiz şu an bu modemlerle bir yerlere bağlanıp milyarlarca web sitesinin içinde bi yerlerde kendimizi tanımlamaya çalışıyor olmayacaktık. Anlattırma bana şimdi, iyi düşün bulacaksın nedenini. Misal parası olmayanın internet bağlantısını keser Türk Telekom. Para yüzünden dört duvar bir yerlere tıkılıp akşama kadar yapmak istemediği işleri yapıp, öğrenmek istemediği dersleri öğrenip konuşamayan, yaşayamayanlar gece olunca nete dalıp yaşamaya, varolmaya çalışıyor. Aman neyse..."

http://travisandtylerdurden.blogspot.com/2009/10/kar-payiymis.html