21 Haziran 2009 Pazar

sezen aksu'nun yapacağını yapması

ve bunun yine tam zamanına denk gelmesi.
hoş gelmesi..

"pardon, bakar mısınız, tanışmış mıydık?
sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik?
pardon, daha önce konuşmuş muyduk?
yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk?

yüzünüz ne kadar da aşina
avcumun içine alıp öpmüş olabilirim
gözünüz öyle uzak bakmasa
sizi tanıdığıma yemin ederim

peki bu şarkıyı hatırlar mısınız??

..

pardon, bakar mısınız
adınız neydi sizin?
baş harfini göğsüme yazmış olabilirim
pardon, daha önce nerdeydiniz?
geçtiğiniz yollara düşmüş olabilirim

yüzünüz ne kadar da aşina
avcumun içine alıp öpmüş olabilirim
gözünüz öyle uzak bakmasa
sizi tanıdığıma yemin ederim

peki bu şarkıyı...
... hatırlarsınız "

16 Haziran 2009 Salı

"o giderken ne yapacağınızı bilirsiniz... kara gün dostlarınızı arar yaşamınızı alkol buğulu geyiklere gömer on bin kitap yüz bin film izlemeye çalışırsınız... öğrenciyseniz okulun en kazık dersine durduk yere niye kafayı takıp nnasıl tek vuruşla o dersi haklayabildiğinize kimse -kendiniz dahil- hiç bir anlam yükleyemez... deli gibi halı sahada top koşturanlar; çeşitli kurslara yazılanlar; kibritten ev şişe içinde gemi marangozluk yapanlar; balık tutmaya kalkışanlar da olur... bu unutmaya çalışmanın hüzünlü bir deliliğidir... onunla birlikte kendinizi de kaybetmeye çalışırsınız aslında... kendinize "yaşam devam ediyor geçip gidecek" dersiniz... unutur musunuz peki? bu zamanla ilgili bir şeydir... parmağına çekiç vurmuş bir insanın elini deli gibi sallayıp zıplaması söz konusu acıyı asla geçirmez..."

15 Haziran 2009 Pazartesi

insan değil ağaç olsam
dallarımın arasından rüzgarlar esse
yapraklarım, çiçeklerim, meyvelerim olsa
mevsimleri yaşasam...
köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar...
böcekler, karıncalar yollansalar içime...
çürütseler oralarımı
ballarım sakızlarım olsa
gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
ben bunları hiç bilmesem; sadece ağaç olsam...


"ah efendim

önemi yok halimin
ah efendim
önemi yok halimin
seyredem hayret ile şu alemi
ne bilinir kıymet ne kıyamet
allaha emanet ne gelir elden

ne sahibim bu yerde ne kiracı
sadece bir ömürlük misafirim ben"


8 Haziran 2009 Pazartesi

"yara izlerini sevmeyen bir nesle aşina değiliz"

başa döndük mü?
bu evde, yatağa yatmış ne kadar yorgun olduğumu düşünüyorum.
elimde yine bir defter,
kurşun kalem hışırtısını takip eden
kolumun kağıtta kayarken çıkarttığı ses,
ne eski bir dost..
belki de düşmandı bana bunca zaman bunca çok yazmak,
kaydetmek,
hatırlamak,
ve hatta hiç unutamamak,
tüm dost zannettiklerim gibiydi, bilmiyorum.

okadar yorgunum ki, en çok neyden yorulmuş olduğumun bir önemi kalmıyor.
hayat tüm gücüyle bastırıyor.
mücadele etmek için damarlarımdaki asil kandan fazlasına ihtiyacım var.
sağlam bir destek.
ve ben ancak kendimden destek alabileceğimi biliyorum.
kendime destek verecek gücü bi bulursam..

artık öğrendim, hayat bazen böyle oluyor. eskiden kapıldığım "hep böyle" yanılgısına sahip değilim..
f.'yi tanıdığımdan beri mutlu olduğum anları ayırdetmeyi, "ben şimdi mutluyum" demeyi öğrendim. belki de bir insanın bana yapabileceği en büyük iyiliği, en kral hareketi yaptığını biliyorum.
bu sayede "hayat bazen böyle" diyebiliyorum.
"geçecek" diyebiliyorum.

geçecek..

7 Haziran 2009 Pazar

yeni bir haftaymış..

"neden?" diye soranlara, soracak olanlara uzun uzun açıklamalar yapmak, nerden başlayıp ta nereye kadar anlatmak, haklı sebepleri öne sürmek, haksızlık etmediğini anlatmaya çalışmak, anlatırken unutmaya çalıştıklarını yeni baştan yaşamak, toparlanamayan bir kafanın içerisinde "doğru adımı mı atıyorum" sorusuna kendine de bir yanıt bulmaya çalışmak, yeni bir hayata bir güç doğrulup dik başlamak, ne kurduysan yıkıp yeniden kuracak mecale sahip olmak karşısında yorganı kafana çekip bir hafta kalkmadan yatmak var.

seçeneklerim belli.
sabah kalkılır, duşa girilir, kahve içilir, işe gidilir, gelecek günlerin geçmiş günlerden daha iyi olabileceğine dair o boş hevese sahip olabilmek için dua edilir, yolda biraz ağlanır, işe gelinir ve yoğunluk içerisinde mevcudiyet unutulmaya çalışılır. yorganın altında saklanmak isteyen kız çocuğu dolaba kitlenir, kitlenirken "söz" denir, "söz çıkarıcam seni ordan, şimdilik birazcık bekle.."


hayaller ve hayat birbirini tutmuyor elbet, bana özgü bir durum değil bu.


bir elimizde bir evcil hayvan, bir elimizde bir zaman önce bambaşka hevesler ile toplanmış valizler.

tuhaf bir şekilde kader bize bu oyunu oynuyor. ayakta kalabilecek misin oyunu..

ayakta kalmaktan ziyade hayatta kalmak ve hayat dediğim şeyin tam olarak benim kastettiğim şey olması çok önemli şimdi. hayalle yaşayanın da yaşamayanın da demiş ya adam, hayallerimi çok da büyük tutmadan, ama karar vererek ve arkasında durarak, ne istediğimden emin olarak (ne istemediğimden değilde, ne istediğimden emin olarak işte..) bir takım adımlar atmam gerekiyor. lakin ayakkabım vuruyor :) çok yürüyemem tanrım, biraz işimi kolaylaştırır mısın?


5 Haziran 2009 Cuma

yara bende

hayat insanı bir yerden alıp bir yere öyle bir hızla sürüklüyorki, kendi rüzgarımdan ürker oluyorum bazen.
içimdeki fırtına hiç dinmeyecek mi?
bir limanı dağıtıp çıkıyorum şimdi.
köprüleri yakıyorum, gemileri batırıyorum, kurtarılacak ne varsa biri benim adıma toplasın diyorum.
ben toplayamam.
başkası toplasın.
ama şu da bir seçenek; bırak dağınık kalsın.
çünkü dediğim gibi ben toplamayacağım.

sıfıra ihtiyacım var benim.
sıfırdan başlamaya.
tamamen yanmaya, külüm bile kalmayana dek yok etmeye, her ne varsa.

annem nevresimler diyor, tabak takımı diyor, ben diyorumki; yeni bir hayat.
bir kere daha.
kalkmaya mecalim olduğunda arayacağım söz veriyorum.
şimdilik iyi niyetlerimi meşgule veriyorum.
"kim bilir kim olduk
bile bile göre göre
sustuklarımız kaçtıklarımız ne

düşündürmeden durmayan, uyku zaten uyutmayan
dilde kelâmsız, tende selamsız bu halimiz ne"

tuhaf oldu her şey.
çocuk kalmaya çalışırken büyüyen yanlarım ile, büyümeye çalışıp tökezleyen yanlarım geldi geldi birbirine vurdu ortada bir yerde.
yani neticede ne büyüyebildim, ne çocuk kaldım.
istemediğim tecrübeleri aldım, bunun sonucunda yanmaktan kurtulmak yerine bile bile yanar oldum.
eskiden en azından bilmediğimden olan bu yanma hali, yeni şekli ile topluluklar için salaklık adını aldı bu şekilde.
umursamak istemediğim şeyleri umurumda yapan ne bulamadım?
eskiden sahip olmadığım bu korku nereden geldi içime?
ne zaman kaybetmekten korkar oldum?

bu gerçekten çok tuhaf, eğer sahip olduklarından memnun değilsen, onları kaybetmekten yine de neden korkarsın? daha kötüsüne sahip olma korkusu sebebiyle elindekine şükretmeye alıştırılmış bünye. uyuşturulmuş.

ne istediğimi hiç unutmuyorum.
nerede olmak istediğimi, ne yapmak istediğimi hiç unutmuyorum.
harekete geçmek için neye ihtiyacım var, tamamen delirmeye mi?
bu akşam bir valizi toplayıp, bir otobüse atlayıp burdan siktirip gitmeme engel olan şeyin adı ne?
çok tatsız ama cevap para sanırım.
bulabileceğimden, kazanabileceğimden, hayatımı tek başıma sürdürebileceğimden emin olmama rağmen, götümü temiz klozete koyamazsam korkusu. burjuva ruhumu baileys coffee ile besleyemezsem korkusu. yardan geçmeyeyim derken serden geçmek zorunda kalırsam korkusu. bir ayakkabıyı çok istediğimde alamazsam korkusu. bu korkular sebebiyle tahammül etmekte olduğum şeyler ise, daha katlanılır geliyor bana, çok acayip..çok acayip değil, çok kötü.