3 Kasım 2008 Pazartesi

bi iç çekiş süresinde..

gittim, geldim, hemen yatağıma girdim, yatak örtüsünü kaldırmadan, onun altına, yorganın altına.. yola bakmadan uyudum eve gelene kadar, yola gelene kadar uçakta, yoldan gelince yatakta, uyudum, yorulmuşum.. beni karşılayacak olan şehrin görüntüsünden, gürültüsünden, soğuğundan, kırmızı ışıklarında duran arabalarından, işten çıkanlardan, eve gidenlerden, benim gibi yoldan gelen ve bıraktığı yerin neşesini üzerinde taşıyanlardan, o neşeyi her defasında geldiğim yerde bırakıp yerine burdan ayrılırken sırtımdan indirdiklerimi yeniden sırtlanmaktan sıkılmışım.. hemen uyudum. ağır, külçe gibi, her defasında gidip döndüğümde olduğu gibi, ertesi sabah uyandığımda bir defa daha "uyanmış" olmanın bilincine erişeceğimi bilerek uyumuşum..sabah uyandığımda hava karanlıktı, ev soğuktu, yüzümü yıkamak için uzandığım musluğun kendisi soğuk, içinden akan su ise buzdu..dün müydü o bacaklarım çıplak gezdiğim, askılı elbisemin içerisinde "gölgede otursak olmaz mı" diye inlediğim gün? dün müydü gerçekten? penye boğazlı kazağımı giydim üzerime, gri tiftik hırkamı, kadife pantalonumu ve botlarımı.. askılı elbisemin hafifliği saçlarımda kalmıştı, ensemden topladım sıkıca, üzerimden güneşim gitti.. güneşim giderken gülüşümü de alıyor yanıma..

çok şanslı olduğumu söylüyorlar bana, kısa süreli onların yorgunluk adını verdiği yolları göze alıp güneşe döndüğüm için yüzümü, ayçiçeği gibi..oysa bu benim bulabildiğim yaşayabilmenin yolu. soluğumu tuttuğum ankara günlerinin ardından bir nefes alımlık süre bu. doyasıya içime çekiyorum bu yüzden, uzun uzun içimde tutuyorum, kendime üflüyorum sonra..

bunu yapmak bana iyi geliyor sanıyorum, gitmek ve gelmek..
yine de alışırım zannetiğim ve bir türlü alışamadığım "ne çabuk bitti", "çok kısa sürdü" ve "neden bitti" hislerinden kurtulamıyorum, gelmeme yakın gözlerim yanmaya başlıyor inceden, burada olduğum saatleri gideceğim için üzülerek geçirmemeliyim diye düşünerek oyalıyorum kendimi, gelince de uyuyorum, hemen.

kendini uykuya sakla, yorganların altına, teninle ısınmış yumuşaklığa sarılıp bekle ya da tenini ısıtan yumuşaklığa :) .. yaz gelince yeniden içinde hissetmeye başladığın şeyin adı sadece sıcaklık değil aynı zamanda mutluluk da oluyor, her defasında..

her defasında bu defa bitmeyecek zannettiğin kış ve beraberinde getirdiği bu karanlık hava, bu iç karartıcı şehir ve çatlayan ellerinin acıması sonunda geçiyor, yaz geliyor..bunu düşünerek yaşarken onun geleceğini unutmamak için yapabildiğim tek şey ise arada bir "kuşları boş vermeyip" kanatlarım olmasa da uçmak :)

"keşke"lerle dolu 2 günün sonunda, yeniden ankara, kapkara, seninki benden kara..

Hiç yorum yok: