6 Temmuz 2007 Cuma

sigara.

evimizin üzerinde bulunan "büyük ayı"yı gösterdi dayım. ve ben dün gece g. ile kavga ederken bana saldıran bir ayı gördüğümü söyledim ona. "anlat istanbul" seyrediyoruz şimdi, d. sevgilisi ile telefonla konuşuyor, onu bekliyorum bir lunaparkta, dönmedolap'da. kendimi bir dolapta gibi hissediyorum ama aynı zamanda bir morg ısısında olduğundan şaşkınım. siktiğimin çöl havası.. gündüz kavurur atar, ve gece dondurur. ama yine de bu şehirde bile gözle görülür mucizeler yaşamak mümkün. simsiyah bir gökyüzünde, bulutların arkasında kalmış kıpkırmızı bir ay'ın yavaş yavaş doğması gibi.. önce küçücük bir parça, sonra bir dolunay..mucizelere inanmak lazım!iyi geceler..

5 Temmuz 2007 Perşembe

5 Temmuz günü itibariyle..

hiç bişi, hiç bişi, hiç bişi.. yaz sezonu son derece yatalak geçiyor..havuz kenarı, ev terası derken bir yatış kapladı bünyemi.. bunun dışında yıllardır gitmediğim bir yer olan gümüşsoy pasajı isimli ucuzcu mekandan 5 ytl'ye kot etek, 10 ytl'ye şahane elbise edindim. sonra zeynep'le random'a gidip vodka-soda-limon içtim bi kaç tane.. şimdi de evdeyim. sakinim. iyiyim, iyiyim..

3 Temmuz 2007 Salı

bugün. (03.07.07)

diğer günlerden çok da bir farkı yok esasen. national geographic okudum sabah, düşündüm de şöyle; gecekonduda yaşayan insanları, kendilerine özel tuvaletleri olan, asansörlü toplu konutlara taşıyacağınızı söylediğinizde, bu sizin ve sizin gibi düşünenler için harika bir fikir olabilir ama ya orada yaşayanlar için hiç bir şey ifade etmeyen özellikler ve hatta sahip olduklarından daha azı demekse?

modernleşme, kendini modern olarak gören tarafın, modern olmadığını düşündüklerini, müstakil evler yani gecekondular yerine gökdelenlere yerleştirilmesi midir? kim bir "gök-delen"de yaşamak ister ki?

zenginlerin "iyilik rüyaları"na yoksulların dahil olmak istememesi bizi ne kadar da şaşırtıyor değil mi?

2 Temmuz 2007 Pazartesi

2 Temmuz 2007 - bunca zaman sonra..



"How happy is the blameless vestal's lot!

The world forgetting, by the world forgot.

Eternal sunshine of the spotless mind!

Each pray'r accepted, and each wish resign'd;

Labour and rest, that equal periods keep;

"Obedient slumbers that can wake and weep;"

Desires compos'd, affections ever ev'n,

Tears that delight, and sighs that waft to Heav'n.

Grace shines around her with serenest beams,

And whisp'ring angels prompt her golden dreams.

For her th' unfading rose of Eden blooms,

And wings of seraphs shed divine perfumes,

For her the Spouse prepares the bridal ring,

For her white virgins hymeneals sing,

To sounds of heav'nly harps she dies away,

And melts in visions of eternal day. " (Alexander Pope)


kaç kollu bir deviz?

Senden bu saatten sonra süper kahraman olmaz
Ama üzülme
Biliyorsun düşlerimde bindiğim
Sabun köpüğünden balonlarla
Bir takım pembeler ve sarılar içinde
Kırmızı ve siyah içinde
Yeşiller ve morlar içinde
Ama en çok morlar içinde
Gezindiğim tüm şehirlerde
Seni de alıyorum yanıma
Patlamayan balonlarla
En çok geceleri nedense
Geziyoruz
İnsanların üzerinden şehirlerin üzerinden
Hava kirliliklerinin
Gürültü kirliliklerinin
İnsan kirliliklerinin üzerinden geçiyoruz
En çok seni seviyorum uğultular kulaklarımdan uzaklaşırken
En çok sana bakıyorum, gözlerinin kahverengisinde ben varım
O parıltıyı tanıyorum
Ve bira şişelerinin üzerinden
Eskiden kalma bir alışkanlıkla
Kağıtlarını söküyoruz
Birbirimizi alkol komalarına sokup çıkarıyoruz
Sağlık koşusuna çıkmış insanların ayaklarının dibinde
En dipte belki de ama hala dibe ilerlemeye çalışarak nedense
Tatmin olmaz bir devrilme isteği ile
Ve devrilememeye inat
Hayatta en büyük çabamızı
Biraz olsun huzur için harcıyoruz
Huzur ki en huzurlu olduğumuz zamanda
Hemen kendisini terk etme isteği uyandıracak kadar sıkıcı
Ve olmadığında uğrunda sokaklarda dönüp durduğumuz
Tüm müziklerin sesini sonuna kadar açmamıza
Her birini defalarca dinlememize
Ve söylememize
Bağırarak ve zaman zaman kendi sesimizden korkarak
Ama yine de bağırarak
Bu da demek oluyorki
Hala sesimizi duyurmaya çalışarak
Ve duyurabileceğimizi umarak
Bu da demek oluyorki
Hala salak, hala salak
Şarkılar söylüyoruz
Sabaha karşılardan gelmişiz, güneşin doğuşuna doğru giderken
Hala salak salak şarkı söylüyoruz
Sorsalar mutlu musun diye
İnan ne derim bilmiyorum
Pelerin almaya gidiyorduk
Kaybolduk desem
İnanırlar mı bize?
Biz tam kaç cüceyiz
Kaç kişiydik ozaman bak kaç kişi kaldı şimdi
Kaç kollu bir dev iz?

...


yalnızsın ve şimdi gece
tırnakları kıpkırmızı boyalı bir orospu
uzakta mutlu bir hayatı arıyor
boyası akmış sarı saçları
ve camdan sarkmış memeleriyle
siyah yaşlar akıyor gözlerinden
yarısı göz kalemi yarısı rimelli

ve kahverengi gözleri
pırıltısını birilerilerinin altında kaybetmiş
kimbilir kim..
yorgun ve soluk bakıyor artık
üstünde eski bir t-shirt
kimbilir hangi zamandan kalma
ayakları nasırlı
iğreniyor kendinden
oysa güzel uzun parmaklı
elleri vardı..
kürklü hayaller kuruyor
ahu tuğba oluyor hemen
sigarasını komik ama şık bir filtreye takıyor
kuaföre boyatıyor saçlarını
tırnaklarını yaptırıyor
göğüsleri dimdik duruyor bir elbisenin içinde
üstelik sutyen takmasına bile gerek kalmamış
öyle güzel oluyor hemen
yüzü ve gözleri yine parlak
dişleri bembeyaz oluyor -arasında eksik bile yok
elleri tertemiz, avuç içleri..
kürkünü giyip sokağa çıkıyor
kürkünü giyip sokağa çıkıyor
kürkünü giyip sokağa çıkacak ya işte
ölü suratından bir çığlık boşalıyor sokağa
kürküm yooooooooook
kürküm yoook..
memeleri sarkmış aşağı
saçlarının dibi siyah, kendisi eskimiş bir sarı
kendi kokusundan nefret edip
-nerede kaldı peki o pahalı parfümlerin burunlardaki anısı?
dumanını üflüyor sigarasının.
onun kürkü yok,
sense yalnızsın ve şimdi gece,
varsa kürkün giysene..

duvarlarım


Yüzlerimi ellerimin arasına aldım oturuyorum.
Yarım saattir bu cümleyi yazmayı düşünüyorum, yazarsam rahatlarım sanmıştım, rahatlamadım. Daha fazlası olmalı bu gece, kelimelerin hepsi içimden çıkmalı.
Kusmalıyım.
Yüzlerimi kanatmak istiyorum. Yüzlerimi dağıtmak istiyorum. Kendimi parçalamak, kendimden geçmek, kendimi kaybetmek, bulamamak istiyorum.
Yüzlerimi ellerimin arasından bıraktığımda porselen masklar gibi yere düşüp parçalanmalılar. Ama bizim ev halı kaplı olduğundan başaramıyorum.
Saatlerce sokaklarda yürümek ve üşümek. Dönüp sıcak evlerde böğürtlen çayları içmek, gülmek, ipe sapa dizsen bir ceviz kabuğunu doldurmaktan öteye geçemeyecek abukluklara. Gülmek, ağız dolusu, eski zamanlardaki gibi.. Eski zamanlardaki gibi içebilmek sigarayı, biraz dumanı göze kaçırarak ama ciğer boğmak ister gibi değil, her nefesten zevk alarak.. Ağlamak, sebepsiz değil de temizlenmek için, ve temizlenebileceğine dair hala inanç duyarak..
Kelimeleri kusmak; defter doldurmaya değilde iç boşaltmaya..
Ben artık bu kelimeleri sıralayıp cümle kuramıyorum. Bana yeni kelimeler lazım. Yeni bir ben bulmalıyım kendime, aynı eskisine benzeyen..
Üşümeyi paylaşmak mümkün müydü?
Bu soğuğu tanıyorum. Bu çocukluğu, bu yazıyı tanıyorum.
Elim eski hızını yine kağıt üzerinde, kurşun kalemle buluyor, acemiliği yavaşça atıyorum.
Hatırlıyorum.
Kendi kahkahamı duyuyorum.
Sonra yine E., sonra yine G.
Üç kişilik bir kahkahadan kulaklarımda kalanlar..
Gülüşümü gülüşleri izlemeli mutlaka. Ankara’da yaktığımız gemileri ve geri dönüşsüz çizdiğimiz yolları, planları, krokileri, ellerimizle açtığımız yaraları ve pansuman yapmakta kullandığımız pamukları yeniden bulup kağıda saklıyorum.
Kurşun kalem hışırtısına adıyorum tamamını.
İşte yeniden başlıyor her şey. Biri bana alkol temin etsin tadında bir yaşam ve yanında çerez olarak kahkahalar.. Uzaklığı kestiremiyorum, oysa gülmek ne kolaydı..
Ben mi yanlış hatırlıyorum?
Konuşsanıza...
Duvarlarımı anımsattı G.
Bana benzeyen duvarlarımı..
Olağan tatsızlıklar bunlar, ellerimin üşümesi geçici.. Dostlar yoksa eldivenler var değil mi?
Duvarlar..
Önümde 4 paket bitmiş sigara var. Alkol yok. Şaşırdınız mı çocuklar? Daha başlamadım. Daha okadar değil.. Önce yüzlerimi ayıklamalıyım. Ve bu eskisinden çok uzun sürüyor. Geçmişimi formatlamalıyım yeniden, yoksa yavaşlıyor her şey, biliyorsunuz..
Biliyorsunuz değil mi?
Duvarlarım..
Şimdi bir sigara daha içmelisin. Hem de sağ elinle yazdığın için bunu sol elinle yapmalısın. Ama sol elinle hiç bir şey yapmayı beceremediğin için sigarayı düzgün tutamayıp burnunu filan yakıp küfür etmelisin elbette.. küfür et..
Sigarayı yaktım, gemiler zaten yanmıştı, dönüş zaten yoktu. Peki bu saatte bu yüzleri nereye atmalıyım?
Sakinleşiyorum. Önüme nüfus cüzdanımı koydum. Soyadıma, adıma, baba adıma, ana adıma, doğum yerime, doğum tarihime, medeni halime (ki bana pek de medeni görünmüyor ama), dinime, kan grubuma, cilt no’ma, sıra no.’ma, verildiği yere, veriliş nedenine, veriliş tarihine iyice baktım. Bunların hepsi çok önemli. Bunların hepsi iyice öğrenilmeli. Tekrar tekrar okunup gerekirse yazarak çalışılmalı ve bir kere kendi kendine anlatılmalı. İcap ederse özet çıkarılmalı. Hiç unutulmamalı.
Sigara acı bir tat bıraktı ağzımda. Nüfus cüzdanımın üzerindeki “ben”e baktım ve ona şöyle dedim: “Sigara senin ağzında acı bir tat bıraktı”. İfadesini koruyor. Hiç de ağzında acı bir tat olan birine benzemiyor. Salak.
Şimdi bunları sindirmeliyim..

lord henry


Evlenmenin en büyük kusuru insanı bencil olmaktan vazgeçirmesidir..

şşt..sessiz ol içimdeki çocuğu uyandıracaksın!


rica ederim bu mevzuyu kapatalım.
kafamın içerisinde patlamakta olan havai fişekleri izleyebilen bir tek benim, biliyorum, bu sebeple kimse bana benim baktığım hayranlıkla bakmıyor ve ben kimseyi inandırmaya çalışmayacak kadar inançlı ya da inancımı hemen kaybedebilecek kadar yorgunum.
bu sebeple varlığımla ilgili herhangi bir soruya tahammülüm yok.
bu sebeple çocuklara tahammülüm yok. her şeyi anlayabilecek gibi duran ama yine de cevapları büyüklerde arayan çocuklara..
kimileri için bir hayal kırıklığı kimileri içinse bir kırıklık olmaya aday hayalim..
boy sırasına sokuyorum çocukluğumu, her boyda, boyunu aşacak bir takım hareketler ve gırtlağına kadar göz yaşı olduğunu söylesem yine kendimi abatıyor olduğumu söyleyecekler.
neyse ki boyumun uzaması durdu.
neyse ki açıklamış olduğum sebeplerden ötürü kimseyi inandırmak zorunda değilim..

18 Mayıs 2007 - azil


- unutma ki zaman, gidecek yeri olmayanların evidir.

- ölümcül bir hastalığa sahip olan ile intihar etmekten yorgun düşenin ortak noktası, ilerleyen zamanda geri gidiyormuş gibi görünmeleridir.

- bir insanı öldürmek, ondan nefret ettiğini düşünmenin yanında daima kusurludur. hiç bir davranış, düşüncenin gerçek tercümesi değildir.

- aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker. (bu kuralın gerçek olduğu varsayımından hareketle e. aptal olmadığı gibi kötü de değildir. peki bu onu akıllı ve iyi yapmaya yeter mi yoksa sadece kötü ve aptal olmadığı anlamına mı gelir? ayrıca benim de hem aptal hem de kötü olduğum anlamına gelir ki, bu da aynı zamanda akıllı ve iyi de olabileceğim gerçeğine karşı bir varsayım mıdır?..)