29 Temmuz 2008 Salı

allah kahretsin böyle mafyayı..

güneşten, gölgeden, esen yellerden
bastığın toprağın her zerresinden
boynuna taktığın beyaz inciden
elinde tuttuğun gonca güllerden
sana selam verip geçen birinden
nebileyim işte kıskanıyorum

seni kendimden bile kıskanıyorum
kıskanıyorum, kıskanıyorum

kıskanmak aşkın kanununda var
gerçek seven kalbi bu duygu sarar
henüz üç yaşında bir kardeşim var
seni ondan bile kıskanıyorum

güller arasında gülden güzelsin
tanrı kullarının incisi sensin
görünme gözlere nazar değmesin
seni kem gözlerden kıskanıyorum
seni kendimden bile kıskanıyorum

söz ve müzik : hakkı bulut

(her gün bir başka şuursuzluk örneği ile dimağımı yerinden oynatan yurdum insanlarına buradan teşekkürü borç bilmeyip ne yapayım..
"seni kendimden bile kıskanıyorum" bir yana 3 yaşındaki kardeşinden kıskanabilen ve muhtemelen açıklama olarak buna "sevgi" diyecek olan yahut "ne bileyim işte kıskanıyorum" da diyebilecek olan insanların yaşadığı bu dünyadan yanıma uçağın kapısını açmak isteyen 2 kızı da alıp biraz hava almak üzere ayrılmak istiyorum lütfen.. bırakın.. i need some fresh air..)

we're gonna find you : )

Panic as drunks try to ‘get some air’ at 30,000ft


Two British women caused panic on a holiday flight from Greece when they attacked cabin staff with a vodka bottle and fought to open the emergency exit at 30,000ft, one screaming: ‘I want some fresh air.’

The drunken pair had to be wrestled to the ground and restrained with plastic handcuffs as astonished passengers looked on. The XL Airways Boeing 737 charter flight from the Greek island of Kos to Manchester was forced to make an emergency landing in Germany where heavily armed police hauled away the women, aged 26 and 27, to cheers from other travellers.

It was a hell of a scene,’ said a holidaymaker. ‘It was a nightmare. The crew were brilliant, wrestling them to the ground and slapping plastic cuffs on them. We all thought we had had our chips.’

As a safety precaution the pilot put out a Mayday alert and diverted to Frankfurt-Main, Germany’s biggest airport…The 26-year-old is likely to face charges of interference in air traffic and attempted assault and the pair will probably face a bill of thousands of pounds from the airline for costs incurred during the landing.

Too bad there wasn’t a safe way to let them get off - as they requested - at 30,000 feet.

(http://www.dvorak.org/blog/?p=19332)

(miss take bulcak o kızları bize, uçak kaçırıcaz parmak kadar votka şişeleri ile..çok eğlenicez evet..)



http://www.thesun.co.uk/sol/homepage/news/article1478007.ece

PASSENGERS told last night of their terror when two drunken British women tried to open a jet door at 30,000ft.

The pair, aged 26 and 27, went beserk after being refused more booze.

They attacked crew with a vodka bottle then wrestled with the door.

The XL Airways Boeing 737 was flying to Manchester from the Greek isle of Samos.

Nathan Sivajoti, 18, of Wetherby, West Yorks, said: �They were really loud and foul-mouthed. The women started shouting and it just escalated.�

Another traveller said: �It was a hell of a scene. One went to the emergency exit and screamed, ‘I want some fresh air’. It was a nightmare.�

The jet diverted to Frankfurt where cops took the pair, thought to be from Liverpool, off the jet. They were put on another flight to the UK later and could face charges over the incident.


(speacial thanx to miss take for tracing..)


28 Temmuz 2008 Pazartesi

september - cry for you


I never had to say goodbye
You must have known I wouldn't stay
While you were talking about our life
You killed the beauty of today

Forever and ever
Life is now or never
Forever never comes around
(People love and let go)
Forever and ever
Life is now or never
Forever's gonna slow you down

You'll never gonna see me again
So now who's gonna cry for you
You'll never gonna see me again
No matter what you do

You never heard me break your heart
You didn't wake up when we died
Since I was lonely from the start
I think the end is mine to write

Forever and ever
Life is now or never
Forever never comes around
(People love and let go)
Forever and ever
Life is now or never
Forever's gonna slow you down

You'll never gonna see me again
So now who's gonna cry for you
You'll never gonna see me again
No matter what you do

27 Temmuz 2008 Pazar

till there was you..


what in the world is a girl to do
when in this smokey place i only see you
was far away when you caught my eye
you've brought me back and now you're mak'n me hi

i was alone out there, with no one else around,
now i've fallen for you, and there's no coming down

till there was you, i know what you're needing,
my thoughts are leading, me straight into your eyes,
what can i do, i'm looking right at you,
this feeling is all new, i want you addicted to me,

addicted to me.......

faith can act in a curious way,
when all that mattered means nothing today,
all that concerns me, that drenches my thoughts,
is the sensation that seeing you brought,

i was alone out there, with no one else around
now i've fallen for you, and there's no coming down

till there was you, i know what you're needing,
my thoughts are leading, me straight into your eyes,
what can i do, i'm looking right at you,
this feeling is all new, i want you addicted to me.

Şakacı.

ağız dolusu sövdüm, rahatlamadım hayır.

"Antalya'daki köpük faciasında yaşamını yitiren 20 yaşındaki animatör Fikret Şakacı'nın, olay günü işe başladığı ortaya çıktı. Arkadaşları, talihsiz genci çok şakacı olarak anlattı."

bu haberi bu şekilde veren insan evladının şuurunu sikeyim.

color test result:

"ne arkadaş canlısı insanlarmışız bee" diye bağırmamızın bir sebebi var elbette..

color test results der ki:

"Variety is the spice of life! You are comfortable in any crowd or situation, and always come away with new friends."

"You are very considerate. Friendship is the world to you, and you are friends with everyone. Be careful, as sometimes this works against you if you are too trusting."

bizi tanıdılar siz kaçın..

Pazar 27 Temmuz 2008 - Sabah Gazetesi

Yunanistan'dan İngiltere'ye giden bir yolcu uçağı, 2 sarhoş yolcunun "hava almak için" uçağın kapısını açmaya kalkışması üzerine Almanya'ya acil iniş yaptı.
............
2 İngiliz kadın yolcu hosteslerin bir süre sonra kendilerine içki vermeyi reddetmesi üzerine saldırganlaştı.
26 ve 27 yaşındaki yolcular daha sonra hava almak için 10000 metre yükseklikteki uçağın kapısını açmaya kalkıştı.

(G. onları bulmalı ve tanışmalıyız, bizim kadar "hava almaya" ihtiyaç duyan birileri daha varmış ;))

25 Temmuz 2008 Cuma

don't you know that sin hates everybody?

bu siktiğimin hayatında üç gün eğlenip beş gün acısını çekiyorum ve bunu eğlenirken de biliyorum belki de ondan böyle şuursuzca eğlenebilmem. nasolsa ya ödemişimdir ya ödeyeceğim gün gelecektir diye düşünüyorum.
işte geri geldi, işte çektiğim her nefes batıyor, işte yine allahım al canımı diye nefes alıyorum, ay gene almadı diye ağlayarak veriyorum aldığım nefesi..
bu ne biçim bişi anlamıyorum, herkese bu kadar kolay gelen bu şeyler benim neden canımı bu kadar yakıyor.
üç kuruşluk adamlara beş kuruş için dil dökmek bana neden normal gelemiyor?
lanet gelsin bu bilince, ya da gurura, egoma lanet gelsin.
her şeye lanet gelsin, herkes ölsün ben kalayım yahut ben öleyim herkes götüne kınalar yaksın.
dünya yansın, külü bile kalmasın geriye. inek de içemesin, susuzluktan ölsün, dağa da kaçamasın, oh olsun bütün hayvanata.

don't you know that sin hates everybody?

don't you?

give me your umbrella :)

All Star gönderdi 25.07.2008 00:56:

When the sun shines, we'll shine together
Told you I'll be here forever
Said I'll always be a friend
Took an oath I'ma stick it out till the end
Now that it's raining more than ever
Know that we'll still have each other
You can stand under my umbrella
You can stand under my umbrella ella ella eh eh eh
Under my umbrella ella ella eh eh eh
Under my umbrella ella ella eh eh eh
Under my umbrella ella

23 Temmuz 2008 Çarşamba

dikkat! çarpan balık





dear sin,

I figure i am a fucker.Nothing hurts me or stops me anymore.I am a kind of mother fucker who can fuck his boyfriends brother or sisters boyfriend, yet not only I can live with myself but also I am really too fucking fond of myself.

FUCK!! I love to have fun, and I wont apologize for that.

I have to go out tonight.Even if I'm alone.I can guarantee I wont be back tonight and wont definetaly be alone either.

I went into those boys today and they treid to tell me all about what happened with the other boy who is not there at the moment(as always),and how he wanted to get rid of me and bla.
Fuck??

Are you aware of yourselves???Getting rid of me? Can you even see me? Now? can you see me now?.I am not here even now.This is bull-fuckin-shit! What do you thing, I'll leave the city ,settle down in this villige,which is a hellhole for me except for the holidays and live with him? I am the most degenerate city -gil ever lived on this universe, so tell me, what the hell you're talkin' bout...then I stopped for a while (only in my mind) what kind of an explination was that? what was I? But then again, what the fuck, it took me only 3 days to decide on a divorce.

So, my point is.I don't know where the point is, and I am very going out tonight.Fuck what everybody thinks.Blow me.

wish you would be here too.

trakonya 2


üzerimden çığlık sesleri geçiyor
çığlıklarım seslerine karışıyor..
sağırlar diyarında ne kuş uçuyor,
ne bir kervan var gittiğim yere kadar bırakacak.
otostop yapacağım parmağımı yedim,
işler karışıyor,
her şey bizim dışımızda gelişiyor,
teğetlerden teğet beğeniyoruz kendimize,
sıyrıkları her sabah tuzlu sularda sızlıyor.
kimsenin esas niyeti bana malum olmuyor,
bunu onlar yapıyor,
benden utanmamı bekliyor.
yorgunluğumun içerisinde boy veriyorum,
yanıma yandaş bekliyorum
bir daş istiyorum
bir taş olsam da kafa yarsam diyorum,
attığım taş ürküttüğüm kuşa değmiyor.
teğetlerden teğetlere yol ver canım benim,
sonuç seni iki noktanın kesiştiği yerde bekliyor.
sonuca odaklı yaşamlar diyarında
kendi kervanını kendin pişir kendin tunçtan heykellerini dikcilik oynuyorum
bütün bunları bir oyun zannettiğimi söylüyor
herkesin ağzından kelimeler dökülüyor
öğrenmişler parolayı gelen giriyor
kimse çıkamıyor
çıkmak için de bir parola gerekebileceği
silik zihinlerinde yer bulup hatırlanmıyor.
ah yazıklar olsun bana
yeniden yaşamıma kısa topuklu ayakkabı diye bir şey giriyor,
peri kıyafetlerimle kanadımı
gardrobun alt çekmecesinde bekletiyorum
kendimi nadasa bıraktım
seneye tekrar eğlence biçmeyi umuyorum..

trakonya

Denizlerimizde (tüm Akdeniz havalisinde: Karadeniz-Kızıldeniz) yaşayan en zehirli balıklardandır. Ortalama 17 - 18, en çok 35 - 40 cm. boya erişir. Hareketsiz bir balıktır. Fakat deniz dibinde avlarına karşı çok süratlidir. Zehiri (kendi vücut proteini) bir insanı sakat bırakabilir. Çare: çarpılan yere 40 derecenin üzerinde ısı uygulanması ve protein yapısının parçalanmasının sağlanmasıdır. Bu nedenle dikkat edilmelidir. Denizden çıktıktan, hatta öldükten sonra dahi zehirliliği devam eder. Özel olarak avcılığı yapılmaz. Aynı zamanda Çarpan Balığı olarak adlandırılan Trakonya, küçük balık ve kabuklularla beslenir. Kış aylarında derinlere çekilir. Eti lezzetli olmakla beraber, az avlandığından ekonomik değeri yoktur.

NEYMİŞ?

sago şöyle demiş:

GEL YAMACIMA,ULAŞ AMACINA.
BENİ TANI,BANA SAGO DERLER.
ADIMA HÜRMETİNİ GÖSTER,ŞEYTANA YOL VER.
KAFASI KEL OLAN HERKESE ''RAPÇİ'' Mİ DERLER ?
GİDE-GELE YOLUN SONUNA ADIM ADIM YANAŞIRIM.
BENDİMİ ÇİĞNER AŞARIM,
UÇURUMUN TEPESİNDE SİGARAMI YAKARIM.
AH !...SİS...PUS..DUMAN OLA...
GÖZÜMÜN FERİ KAÇA ?
KAÇA KAÇA YOLU BİTİREMEDİM
ACABA KAÇA BİLETİ KISA YOLUN ?
AMA HERŞEY CABA.
GÖSTERDİĞİM ÇABA ?????
SIĞ TAŞTIĞIN KABA !...
BEN RAP ALEM VEBA
MECLİSİNİZİN EN ÂLÂ ACEMİSİNE LALA OLURUM ÂLÂ
KONUŞUYORSUN HÂLÂ,LİRİKALİTE BÂLÂ.
SAGOPA GÖREN ÂMÂ,SÖKÜĞÜNE YAP YAMA YAMYAM BUDALA !...
TIRMALA DUVARI,YERİN ÇEKİÇ YAPIMIN PİSUVARI.
UYARI !..
1-2-3-4-5-6...
BENDEN TÖLERANS YATTI.BENİM TEPE ATTI.
İÇİNİZDE YÜZEN HAİN BALIK DENİZLERİMDE BATTI.
ÇÖMEZİM KARTLARI KARIŞTIRDI.
ASYA KITASI RAP YILDIZI TOPRAKLARIMA KAYDI.
HERGÜN AYNI ŞARKI BAYDI.
SAYDI KAF ve KEF .
RAP ESEFLE KINAMANIN HARİCİ NEYE YARASIN ?
HEP BİRİ KUYUMUMU KAZSIN ? ADINIZ BATSIN !...
NEMDİR GÖZÜMÜN ÖNÜ.
BU SÖZÜ YAZ SAGO!...İNCİTİR.
HEM FİKİR OLABİLİR BAZISI,
SETİMİ ÇEKERİM AMA SUSTURAMAM ARSIZI.
KAP KOLU YERE DEVİR HIRSLI HIRSIZI.
KOŞ TAZI GİBİ SAGO,HIZINI KESME.
GAZI SONA KÖKLE HAZZI TAD BAZI BAZI.
YARADANIM RAZI GELMİŞ RAP YAZILAN YAZI BANA
ÖNÜME SERİLEN HALI KIRMIZI.
BIRAK LAGALUGAYI.BU LAKLAKIN SONU YOK.
LAKIRDININ DOZUNU KAÇIRAN AHALİMİN BİLETİNİ KESSİN ABE FANIM.
ANILARIMIN ÖNEMİ KALMADI,BENİM AKIL ALMADI CANIM.


YER BENİ,BİZİ.SAKIZ ETTİN KOKAN AĞIZINA BİZİ, BENİ
KINARIM SENİ,SİZİ.PRİZE SOKARIM ELİNİZİ.
TEMİZLEYİN BEZİNİZİ,KABULLENİN DİSSİNİZİ.
DİSSİM KIRAR BELİNİZİ.BİRİMİZ TEMSİL EDER HEPİMİZİ.
TEPELERDEN İZLER GÖZÜM HEPİNİZİ.
BENİZİ KAÇMIŞ KERİZİ TANI,DENİZE GİRME YÜZME BİLMEDEN YUTAR HEPİNİZİ.
PİSİPİSİNE ATEŞE ATMA HEPİMİZİ,
SİZDEN MEŞHUR OLAN ECNEBİ KEPİNİZİ ÇIKARIN ATIN KENARA
SAGOLADIM RAPİNİZİ,KİNCİLERİ İPE DİZİN VERİN İSİMLERİNİZİ.

15 Temmuz 2008 Salı

gazı bitmeden evvel tekleyen ama hala arada bi yanıp sönen çakmak senfonisi

hissedilir bir şekilde kırmızı yanıp sönüyoruz ama eski model dayanıklı takoz nokia telefonlar gibi kapanmak bilmiyoruz. biri bizi durdursun demek de gelmiyor üstelik içimden, daha ziyade herkes kenara çekilsin, açılsınlar şöle, eğlenceye odaklı bu yaşantı içerisinde memnunum. o saplı şeker biziz işte. yedikten sonra ellerinde kalan sap ile ne yapmak istediklerine onlar karar versinler, bana böyle şeylerle gelmesinler. bir salata yapmaktan aciz duruma geldiğimizden kelli az kalsın evden barktan da olucaktık ki gözdenin içerisinden fırlayan çirkef bizi korudu. hiç beklemiyordum doğrusu. onun şimdi ayağının altını sinekler yiyor ve beni kendisini güldürmek suretiyle karın kası yapmaya zorlamak ile suçluyor. yegane sportif aktivitemiz bu zaten. ama dedikleri doğru ise biz bu kadar gülmeyle 1579 sene kadar yaşarız. aslında çok yorgunuz. kontenjan açığından faydalanarak eylenme çabası içerisindeyiz hala. sonumuzun kuş ditme merkezi olacağından korkuyorum, en sonunda bizi birileri didicek.. rahatlar mıyız acaba şöyle lime lime olsak. off içsek mesela kısa yoldan ne sinek sokar ne bir daha yerimizden kıpırdamak zorunda kalırız. zaten bugun polonya yahudileri için bir müzik eşliğinde önümüzden tabutla rahipler geçtiğini hayal ettik sahilde. bunun dışında yaşantımızda çılgın kokainman sedat, onun çekme tahtası jale, bi takım loca sahibi kel insanlar, bir adet gül satıyordum ama sen aşkıma karşılık vermiyordun kadrosundan gülcü, havlucu zannetiğim dj, garson ramazan ve saz ekibi, bir adet sarışın olduğu kadar küstah da olan genç evlat, aslında hanımefendilerden hoşlandığını idda eden amcaoğlu, "sen arabayı park et, sende domalıp geri geri bana doğru koş" kadrosundan aslen doğulu olup laz şivesinden yardıran bi garip leman karakteri, aşkının peşinden fethiyeye doğru seyretmekte olan bir büyük araç sahibi stand upçı insan, ve daha adı aklıma gelmeyen pek çokları girip çıkıyor süratle. öyle bir süratten bahsediyorum ki kimini geçerken göremedim. kırmızı tek kapı araç sahiplerinden uzak durunuz mal çıkıyorlar ek bilgisine de haiz olduk, deneyimlerimiz arasına kattık. aferin bize. şimdi sivrisinek yemi olarak görev yapmaktayız. ama dediğim gibi, artık kalkmalıyım, sanal simge ile maceramız yeni başlıyor..asal muz'un sahibinin soyadı muz'muş, orada asal satıyorlarmış, bu da ekstradan puan olsun..
bugünü senin gittiğin gün olarak kayıt altına almak üzere başlıyorum yazmaya. vendetta çalıyor, bleeding heart. bu şarkıyı hayatıma soktuğun günü saniyesi saniyesine hatırlıyorum. hafızam bana vermesini istemediklerimi sunmak konusunda bir harika, biliyorsun. bütün mutlu zamanlarımı döküyor birbir, senin de dediğin gibi, "o fotoğrafların hepsinde gülüyoruz".. sadece şunu düşünüyorum, uzunca bir zamandır sadece 3 gün çektim elimi üzerinden, sadece 3 gün aramadım, karışmadım, madem istediğin, özlediğin bu ozaman takıl dedim ve şimdi sen çok uzun bir zaman istesem de istemesemde yoksun, çok uzaktasın, dokunamayacağım kadar, sesimi bile duyuramayacağım kadar uzak.
neden oldu tüm bunlar?
hepimiz eğleniyoruz aslında, hepimizin tek istediği birazcık daha eğlenebilmek ve okadar az kişiyiz ki eğlencenin kıymetini bilen, mutluyken teşekkür etmesini anımsayacak kadar buna duacı okadar az insanız ki..herkesin içerisinde koşturduğu şu yaşam savaşı bana öyle hikaye geliyo ki. ömürlerini 2 hafta tatil yapabilmek üzerine kuran ve onunda 1 haftasını para bulamadıkları için evlerinde geçiren, bütün sene boyunca çalışan ve haftasonları da çok yoruldum diyip ters dönmüş böcek taklidi yapan insanların dünyasında bizim yerimiz yok belki de.. eğlenmekten yorulmayanlar diyarında hayali bir uçuş halindeyiz hepimiz, sen paraşütü açıyorsun, biz müzikle salınıyoruz orda burda. soruyorlar sürekli, neyle meşgulsünüz diye, ev hanımı ile sokak kızı arasında bişeyim desem inandırıcılıktan uzak, gerçekçiliğe çok yakın dururum oysa. seni çok özlüyorum. gittiğini, artık ulaşamayacağım bir yerde olduğunu bilmek bu hissi on katına belki yüz katına artırıyor. sana sinirliyken seninle günlerce konuşmamak hiç sorun değildi, çünkü biliyordum ki aradığımda orada olacaktın, küfür de etsen, ağlasan da, oradaydın.
bugünlerinde geçeceğini söyleyerek içimi yahut içini rahatlatmak istiyorum ama günler bize genellikle eskilerinin daha kötülerini getirerek devam etti seyrine. bende kendi seyrime oldukça pesimistik bir bakış açısından devam ediyorum gördüğün gibi. bu durumda rahatlamak da rahatlatmak da mümkün görünmüyor bana. yoksun, gittin, hepsi bu. üzgünüm. o üç günü seninle konuşmadan geçirdiğim için kendimi suçluyorum, hemen arkasından seni suçlamaya başlıyorum bunu bana yaşattığın için.

9 Temmuz 2008 Çarşamba

tutunamayanlar vs. tutunabilenler

check please

biliyorum,aranızda beni tanıdığını iddia edecek olanlar var. çocukluğumu bilenler, fotoğraflarımı görenler, uzun yıllar evvel benimle tanışanlar, "hiç değişmemişsin" diyecek olanlar ile, "vay be ne çok zaman geçmiş" diye düşünenler. bana bakıp zamanı ölçmek isteyenler var. zamanın götürdüklerinden bahsetmek isteyenler, değişimin olumlu olduğunu ispat etmek isteyecekler.. bir yerlere gelmiş olanlar, bir yerlerden geçmiş olanlar, olduğu yerde saydığını kimse kabul etmek istemeyecek biliyorum. (bir tane hariç, o aynı yerde, o zaten oradaydı, hemen yanımda, benimle beraber yerinde saydı -belki de kendimizi kandırıyoruz, belki de büyüdük bizde, belki de bu yeni çıkan hayatla savaşmaya çalışma modası bir akım değilde büyüme emaresi kabul etmek istemiyoruz)
tüm bu şeyleri normal karşılıyoruz. arkadaşlarımız evleniyor, boşanıyor, yavruluyor, yeniden evleniyor, yeniden yavruluyor yahut yeniden boşanıyor, bunların hepsinden hiçbir şey anlamamayı başarıyoruz. oysa eskiden böyle değildi bile demiyoruz. ilişkiler hakkında -kendimizin ve başkalarının ilişkileri- uzun uzun konuşuyoruz, buna "girl talk" deniyor, yahut "chick lang". bir sex and the city esintisi tüm kadın kadına konuşmalarda, enteresan bulunan erkekler dökülüyor ortaya, sorguluyoruz ilişkileri, nedenleri, sonuçları merak ediyoruz, akıllar alıyor akıllar veriyoruz (benimki bana zor yetiyor demiyoruz hiç..), herkes kendi tecrübelerini döküyor ortaya, hiç değişmeyen bir tek şey var o da herkesin acısının kendine biricik olması. hiç kimse aslında diğeri için gerçekten çok üzülmüyor bunu biliyoruz. bir başkasına iletmek üzere dinliyoruz hikayeleri, sonra en yakın diğer arkadaşımızı arıyor ve ötekinin başından geçenleri belki biraz daha ilginç bir hale sokarak aktarıyoruz. kendi hakkında konuşmak istemeyenler için ilaç gibi oluyor bu, çok konuşup hiç anlatmamış oluyoruz.. sonra bir anda olduğun yerde durup da soruyor musun kendine tüm bunları neden dinliyoruz? neden cevaplıyoruz? neden başka hayatlar üzerinde bu kadar durur gibi yapıyoruz?

biliyorum, aranızda benim eskiden böyle olmadığımı söyleyecek olanlar var. eskiden böyle değildin sen.. ne hoş bir cümle. eskiden derken hangi eskiden mesela? o eskiden dediğiniz günlerde daha eskilerden birileri gelip bana "sen eskiden böyle değildin" diyemez miydi mesela? hiç değişmediğini idda edenler bile değişmiyor mu ki? ve bu bir iltifat mıdır yoksa kötüye doğru bir gidişatın habercisi mi? ve her 2 durumda da üzerinde durulup düşünülmesi gereken bir mevzu mudur eskiden böyle olmamak? "eskiden"... ne kadar eskiden?

tecrübe kazanma esnasında -ki ben kazanmadığını idda edenlerdenim- mutlaka bir şeyleri yitiriyor insan. insanlığını mesela. bu konuda b. ile tekrar tartışmak istemiyorum, kendisi tecrübenin iyi bişi olduğuna inanıyor, o tecrübe kazandığı gibi hayatta da bir takım başarıların sahibi, ya da en azından bu mesafeden öyle görünüyor.

diğer yandan g.ye baktığımızda daha yakın bir profil görüyorum kendime. aslında yıllardır merak ettiğimiz sorunun cevabı bu olsa gerek, bu kadar uyumsuz olmamıza rağmen neden hala bu kadar iyi arkadaşız? çünkü diğer insanların akıllandığı, tecrübe kazandığı ve adına başarı dedikleri şeylere sahip olduğu bu dünyada, yerden azıcık yükselmiş, ne yeşeren ne ölen, ne büyüyen ne yerinden sökülen, ne kök salan ne rüzgarda devrilen 2 adet garip sopa gibiyiz. birisi bizi yere dikmiş, olduğumuz gibi duruyoruz. yontulmadan. evet böyle demek mümkün. benzeyen yanımız bu. (birisi bir gün üzerimize oturacak ve biz de görevimizi tamamlamış olacağız bana kalırsa.. hani herkesin bir misyonu varmış ya, bizimki de böle bişi olsa gerek.. kendimiz gidip kimseye batmayacağımıza göre, ancak gönüllü bir göt gelince misyonumuz ortaya çıkabiliyor, ki daha evvel başımıza geldi, daha da gelecek sanıyorum. esas anlamadığım ise o götlerin önce gelip oturup sonra bize battık diye çemkirmesidir ama bunun hakkında uzun uzun konuşacak değilim. sen ağzını yamultarak o küçümser gülümseyişinden yap onlara, ben de kaşlarımı çatıp "domuz gibi" dedikleri bakışımdan atarım. karakteristik özelliklerimizin başında bunlar geliyor ne de olsa..)

ukala diyorlar, kendini beğenmiş, fazla akıllı buluyorlar bazen, bazen çok aptal, fazla hazır cevap ve kelime oyunları ile kendine kurtuluş arayan bir sima, nasıl bilirdiniz? vallahi bilemedik ki diyemiyorlar hiç, sanki sabit bir durum varmış gibi ortada, herkes fikrini döküveriyor orataya. nedensiz hareketlerime bir anlam yüklemeye çalışıyorlar. kimse olduğu gibi kabullenmek istemiyor kimseyi. her hareketin bir anlamı olması gerektiğini düşünüyorlar. düşünmeden hareket etmeye inanmıyorlar. sonuçlarını düşünmüyorsun diyorlar bana, sanki sonuçlarını önceden bilebiliyor gibiler. ne enteresan.. satranç oynamayı beceremiyorum işte bu yüzden. ben sadece kendi hareketlerimden sorumlu görünüyorum ama başkalarının buna karşılık vereceği tepkileri de hesaplamak zorunda olduğumu söylüyorlar. yani hesaplamak, hesaplar yapmak, sonuçlardan korkmak. neden korkamıyorum peki ben? sadece bir piyonum kendimi sürüyorum bir kare daha. sonra diyorlar fil gelir seni yer, kale'm var benim diyorum, arkasına kaçarım, şahlar var bir de oyunda, onlar çok önemliler diyorlar, koruman gereken bir alanın olması lazım, benimse tek dileğim tahtanın ortasında bir o yana bir bu yana salınmak. uçuşan eteklerim ve saçlarımla uyum içerisinde olmak istiyorum. şampuan reklamında gibi takılmak istiyorum sadece. hesaplayamam kimleri yerler, nereleri ele geçirirler. hep ileri adımlar atmak istemiyorum, kimsenin yerinde yurdunda gözümde yok. işte bu yüzden yeniliyorum. bunu kabul de ediyorum ama yenilen pehlivan güreşe doymaz derler, tam tersi oluyor, yenenler geri geliyor, oyun yeniden başlıyor, yenen pehlivanlar tekrar tahtaya dönüyor, benimle oynamaktan neden zevk alıyorlar hiç anlamıyorum..mat olsak artık diyorum. mat.

aman bitmiyor işte. zamanlar geçiyor, kocaman zamanlar. dönüp bakıp hayıflananlar var bir, bir de geleceğin getireceklerinden çok korkanlar, sadece günü yaşayanlar da var, gerisini ilerisini düşünmeyenler. kendime bir grup bulmak istiyorum içerisine dahil olabilecek, hiç birinden değilim sanki. ne geçmişe bakıp geri dönmek istiyorum, ne bir adım ileri gitmek istiyorum ne de bugüne dair acayip beklentiler içerisindeyim. yaşıyoruz işte diyorum ben. hayattayız, bugün de.
prensipler edinerek kendimi hırpalayamam, polyanna gibi takılamam. bir masal kahramanı bulamıyorum kendime, benzer bir hikaye içerisinde, en çok pinokyaya benzeyebilirim küçücük burnumla, ama o da insan olmaya takmış kafasını, kafasını kırasım geliyor hikayenin o kısmına varınca, gene olmuyor. külkedisi olsam üvey annemin ağzına zehirli elma tıkar, şişman kızkardeşlerimi koşu bandına bağlar, ayakkabıyı düşürenin ben olduğumu anlamak için tüm ülkeye giydirmeye çalışan salak prensin kafasına da topuğumla vururdum sanıyorum. yedi cüceleri birbirine düşüren bir pamuk prenses yahut saçlarını kazıtan bir rapunzel de olabilirdim. saçıma tutunarak tırmanacak prens istemem gelmesin, gelecekse kendine bir merdiven inşa etsin! gratel olsam o pastadan evi komple yerdim, içindeki ile beraber. bana en çok uyuyan güzel yakışırdı sanıyorum, onda da öpüp uyandıran prensi tokatlayabilirdim, malum uyandırılınca çok sinirli oluyorum. masallardan bahsederken vahşileşmek tam da bana göreydi biliyorum, burada kesmeliyim, gittikçe sinirleniyorum, birisi dün gece 40 katlı yatağımın altında bir bezelye unutmuş sanıyorum!

daha evvel kısaca bahsetmiş olduğum gibi, gerçekten dünyada gitmek isteyebileceğim hiçbir yer de kalmadı. eskiden en azından onun hayali ile yaşıyordum (son bir kaç senedir), şimdi artık onu da istemiyorum. bu çok da ümitsiz bir hal aldığım anlamına gelmiyor, sadece her yerin bir zaman sonra hiç bir yer kıvamına geldiğini kabulleniyorum. her yer dar. her yer küçük. her yer insan kaynıyor. yalnız bir adaya falan düşmek de istemiyorum, hiç eğlenemem ozaman. hiç bir şeyden emin değilim. kendimi kendinden eminlerin ellerine teslim etsem, yönetseler beni, ne yapmam gerektiğini söyleseler, ama haklısınız, ben kimseyi dinlemiyorum, yoksa insanların tek yağtığı zaten ne "yapmamam" gerektiğini söylemek, dinleyecek olsam onları dinlerdim. dinlemiyorum. içimi dinliyorum ben. belki annemin dediği gibi "şeytanım"ı dinliyorum, o söylüyor arada, ben oynuyorum. yanlış. her şey çok yanlış evet.

annem benimle konuşmuyor. ben de annemle konuşmuyorum. ben 27 yaşındayım, o yarın bir yaş daha yaşlanıyor. hala benim hayatım üzerinde ben bile tahakküm kuramazken onun kurmasının imkanı olmadığı konusunda anlaşamıyoruz, sebep bu. ya da benim hala ona göre hatalar yapıyor olmam. hatalar içerisinde yaşıyorum ve bir şekilde ya başıma bişi gelmiyor bazen de geliyor, ama hiç ölmüyorum. bunu yeterli bulmuyor. kimse istemezdi biliyorum, çocuğunun, elleriyle boklarını temizlediği o ufacık şeyin buna dönüşmesini istemezdi sanıyorum. ama elimden geleni de yapıyorum normal bir hayat oyununu oynamak için. çoğunlukla da bunu sadece onun için yapıyorum ama yetmiyor. haklı olduğunu biliyorum. onu bilmek istemediklerinden uzak tutmaya çalışıyorum ama olmuyor. varlığı beni şu ana dek yaptıklarımın çok daha fazlasını yapmaktan geri tutuyor, ama bu kadarı da yetmiyor. kendinden çok benim için yaşıyor, kendinden çok beni merak ediyor. artık kendisini merak etmek istediğini söylüyor ama yapamıyor.
anne olunca anlarsın sinem..
olmazsam anlayamayacağım anlamına geliyor. aslında bir şekilde anlıyorum. çünkü nasıl onun hayatı benimkine bağlı gidiyorsa benimki de onunkine bağlı gidiyor. beni tutuyor, varken de, yokken de.. her 5 yapmak istediğim hatadan 1 tanesini yapmamı sağlıyor. ama bu yetmiyor. hiç bir şey değişmiyor aslında. ben onu yoruyorum, o bana bunu söylediği zamanda sinir oluyorum. en güzeli birbirimizin hayatından çıkmak diyorum, yıllardır bu böyle gidiyor, yine de ayrılamayan ama devamlı kavga eden evli çiftler gibi birbirimizden de kopamıyoruz. bu belki de anne babası ayrı olan çocukların kaderi diyorum, bir tarafa daha yakın olmak ve o bağı hep hissetmek. bundan ne denli şikayetçiyim ondan bile emin değilim. annemi özledim. ama onu görür görmez içimde kabaracak olan öfkeyi şimdiden tahayyül edebiliyorum. suçlamalar, sorular, yargılar.. hatalar benim hatalarım, annemde dünya üzerine gönderilmiş olan yargıcım. ne olursa olsun, ne olursam olayım beni hep seveceğini söyleyen, ama her hatamda çileden çıkıp benden nefret eden annem. doğum günü yazısı yazmak istiyorum ama elimden dökülenler bunlar.
böyle bişi oldum ben. bunun için özür bile dileyemem. benden başka birisini suçlamak istersen genlerim yahut tanrı ile ilgili düşünebilirsin.. tamamı benim suçum olamaz değil mi?
öf. bunu burada kesmeliyim..özür dilerim. daha iyi bir yalancı olamamam sonucu seni üzdüğüm için. başka hiç bir şey için özür dileyemem çünkü yağtığım şeyin adı "yaşamak" ve bunu senin istediğin şekilde yapamam.

yanlış evet çok yanlış, biliyorum.

8 Temmuz 2008 Salı

çalıkuşu feride ağaçtan düşerse..

- sen hala sigara mı içiyorsun? çok çirkin görünüyor..
- ben hala sigara içiyorum ve çok çirkin görünüyor olmam buna devam etmem için iyi bir neden olabilecek gibi görünüyor.

- neden hala yalan söylüyorsun?
- çünkü hala etrafımda yalan söylememi gerektirecek insanlar barınıyor ve ben kalplerini kırmak istemiyorum. diğer yandan mücadele edicek gücüm de yok. herkes duymak istediklerini duysun ve mutlu olsun. bu kümeye bende dahil olabilirsem hiç bi sorun kalmicak gibi görünüyor.

- ne zaman işe giriceksin?
- tüm dünyanın çalışması ve üretmesi gerektiğine dair duyulan bu inancın kaç yılından itibaren ortaya çıktığını araştırabilecek görev bilincine sahip olmayı ve "kapitalist düzen" ile ilgili doyurucu bir konuşma yaparak bu soruyu bertaraf etmeyi isterdim ama maalesef.. bu durumda en azından şunu söyleyebilirim, bi sponsorum olduğu sürece asla çalışmayacağım.

- ne zaman akıllanacaksın?
- aklın yaşta değil başta olduğunu kabul edersek sanıyorum durumun zamanla bir alakası yok. lobotomi kelimesini araştırmaya sunmak durumundayım..

- hep sadece kendini mi düşüneceksin?
- aksini yaptığını idda edenlere serin kanlılık ile gülümsüyorum. marx'a selam ederim lakin çöktü o ütopya.. herkes hep kendini düşünüyor, kalan zamanlarda gene kendi üzerinden başkalarını. kaldı ki karşımızdakine bir şey ifade etmesi gerektiğine inandığımız o yüce duygu "sevgi", "seni seviyorum" dediğimiz anda gizli öznesi ile her şeyi ele veriyor: BEN seviyorum.. ha ha ha

- ne yemek yaptın?
- barbunya, pilav, puding.

- kendinizi 5 sene sonra nerede görüyorsunuz?
- yemin ederim bu soruya bir gün, bir iş görüşmesinde "derede" şeklinde cevap vericem. yemin ederim.

- ne zaman çocuk doğuracaksın?
- bu bir kadın tuzağı. evlilik çukuruna düşen kadınların, diğerleri de o çukurdan çıkamasınlar diye birbirlerine yönelttikleri bi soru.. yine de cevaplamak gerekirse, aklımın tamamını kaybettiğimden emin olduğumda diyebiliriz. (açık bırakıyorum ki birisi "hani doğurmayacaktın sen" derse aklımı kaybetmişim demekki diyebileyim..)

son nokta: dünya üzerinde gitmek istediğim hiçbir yer kalmadı, sanırım şimdi hepimiz kına yakabiliriz..