12 Haziran 2014 Perşembe

kim kazanmış?

Eve gelirken dolunayı gördüm, kocaman oturuyordu gökyüzünde.
aklıma yine sen geldin, ne acı, her dolunayda kavga etmedik diye sevinmek kadar basitti her şey.
dolunaydan korkmak diye bir şey vardı.
kavgaları dolunaya bağlamak ve etkilenmediğine sevinmek.
şimdi yok.
kavga da yok, sevinç de.
kazandık mı?

kırık

Nasıl da yabancılaşıyor insan.
Kendine, benim dediğine, ben'im dediğine bile.
Nasıl da uzak oluveriyor en yakınlar,
nasıl gerçekten anlamak ne zor.
yanında yatanla arana giren mesafeyi akıl almıyor,
sarılayım diyorsun kolun yetmiyor.
kalp öyle çok yerinden, öyle derin derin kırılıyor ki kısacık zamanda
telafisi mümkün olmuyor.

 

6 Mayıs 2014 Salı

lüzumundan fazla beyaz

sıradanlığı kabul edebiliyor insan.
monotonluğu.
huzur adına aslında olmayacak pek çok şeyi kabul edebiliyor.
yeterki huzurumuz bozulmasın..

devlet nezdinde "istikrar sağlamak" gibi bir şey bu.
devlet istikrarlı olarak bizi sikiyor ancak beklenmedik bir durumla karşılaşmamak için yine de aynı kişilere oy veriyoruz ya, hayat da aynı onun gibi.
düzenimiz bozulmasın diye "düzen"i değiştirmiyoruz.

sene 2014, yaşım 33.
elimde soğuk bir bira var, çok uzun yıllardır.
yazıyorum. çok uzun yıllardır.
ahmet kaya dinliyorum. sen benim hiçbir şeyimsin. çok uzun yıllardır.
"hiçbir şey"i youtube'a video yükleyen hiç kimsenin doğru yazamamış olmasını üzülerek izliyorum. çok uzun yıllardır.

çok uzun yıllar sonra, bu akşam eve gelirken, 
her şey yolundayken şimdi, evimize doğru gelirken,
mutluyken, huzurluyken, sorunsuzken,
yine aynı his geldi içime. "
ölsem" diye düşündüm.
şimdi ölsem artık ben.


hiç geçmeyen bu histen hiç kimseye bahsetmemeyi öğrendim.
özellikle de ölmek için bir sebep olmayan zamanlarda bunu insanlara açıklamanın imkansız olduğunu öğrendim.
insanların hep öleceklerini bilerek ama hiç ölmeyeceklermiş gibi yaşadıklarını, 
ölümü hiç akıllarına getirmediklerini ve hep kendilerinden uzak sandıklarını,
oysa yaşamın aslında bir zaman dilimi içerisinde çürümek anlamına geldiğini, 
yine de ölümden bahsedildiğinde, onlara göre erken, bekleyene göre geç bir ölüm mesela-
suratlarının nasıl da şekil değiştirdiğini öğrendim.

bütün düşündüklerini söylememen gerektiğini çok geç öğrendim mesela.

bu gece, buraya gelirken bir kere daha "ölsem" dedim,
kendiliğinden gelmeyecekmiş gibi duran bir ölümü bekledim.

hala değişmemiş olmasına inanmak zor aslında,
bir insanın benim kadar uzun zamandır,
hem de öyle ani öfke patlamaları ile değil, durduk yere, bazı zamanlarda,
hele de böyle şimdi dediğim gibi tam da bütün istediklerine sahipken
hala ölmek istemesi garip değil mi?
garip.

bu dünya, bu insanlar, kurmaya çabaladığımız ilişkiler,
kurduklarımız, yıktıklarımız, kalıntılarında hala dolaştıklarımız,
bu emek, çaba, dayanma gücü,
her sabah yeniden başlamak farklı bir gün gibi,
her sabah farklı bir güne başlamak, dünü halledebilmiş gibi,
çok yorucu.

bütün kumdan kalelerim yıkıldı.
hep yenisini yaptım, bak bu sonuncusu..
her yeni yapılan ile eski yıkılanları andım,
yenisini yaparken değil eskisini anarken yoruldum.
belki de hep yorgundum.

çok erken yoruldum belki de ben,

belki de hep yorgundum.


10 Mart 2014 Pazartesi

sins

is this love diye başlıyor bir süredir sabahlar,
güneş yok yağmur var yine mutluyuz,
kime ne?
yanımda gözlerini açıyorsun, "gülmek değil, gülümsemek" deyişin geliyor aklıma,
her bana bakışın gülümsemek sanki,
her konuşmamızın sonu gülmek,
kötü şeyler de oluyor arada,
olacak tabii,
"gidiyorum" dediğimde bırakmıyorsun ya beni, gerisini hallederiz sanki.
başucunda yazıyor ya;
gözlerin sabahın 8'inde bana açık,
ne günah işlediysek yarı yarıya..

bir sürü korku sarıyor etrafımı ne zaman bu kadar mutlu olsam,
biliyorumki etraftan gelecek tehlikeden büyük kendi içimizdeki,
mutluluk alışmadık götte durmayan bir duygu, insan şaşkına dönüveriyor üst üste mutlu olunca.
bir süre sonra mutlu olduğunu anlamamaya başlıyor mesela, normal bu gibi geliyor,
bunun için neye sahip olduğunu hatırlatmak lazım kendi kendine arada.

mutlaka ah almışızdır, alıyoruzdur halihazırda,
mutlaka birilerinin canı yanmıştır biz buraya gelirken, yolda,
bilerek bilmeyerek mutsuz etmişizdir birilerini,
o birileri de bizi çok mutsuz etmiştir vaktinde belki,
ama şimdi mutluluğu ilk kapan suçlu oluyor kafasında,
bir çeşit gizlilik içinde yaşamaya çalışıyoruz bizi de şaşkınlığa düşüren ışığı.
istemesek de çok ortada, sana bakışımı gören sıradan bir insanın şaşkınlığa düşeceğinden eminim aslında, gözlerini kamaştıracak kadar çok seviyorum bazen seni, içime sığmadığını, gözümden, ağzımdan, ellerimden taştığını hissediyorum.
sımsıkı sarılıp kendine çekiyorsun bazen beni, bir sonsuzluk aslında kocaman ve karanlık, mutluyum hemen orada, çok mutluyum demeyi hatırlatmıyorum kendime, etrafımı sarıyorsun, ellerimi yukarı kaldırıp teslim oluyorum sana bütün kalbimle, bütün sevgimle yanında duruyorum bir süredir, bazen senin bile anlamakta güçlük çektiğini hissediyorum, normal, ben bile anlayamıyorum.
aynı şiddette senin sevginle karşılaştığımda ben de şaşkınlığa düşüyorum.
hayatın en güzel yeri akıl sır ermeyen yeri değil mi?
nasıl oluyor, nasıl oldu, ne zaman, ne çabuk derken sen, bir bakmışsın bütün sabahlarını kaplamış birisi.
güzel müzikler, sabah sigaraları, filtre kahve kokusu, yağmur sesi, gri ankara sabahının bile bir insanı mutlu edebilmesi olmuş hayatın. her şeyi unutturmuş sana, çünkü yaşama sebebin buymuş. tüm insanların sadece mutlu olabilmek için yaşadığına inanıyorum ben çok uzun zamandır. biraz mutlu olabilme güdüsü insanı hayatta tutan, yoksa dayanılmaz bu boktan hayata. ve sonunda mutlu olabildiğinde onu elinde tutabilmek dünyanın en zor işlerinden biri.
kazanmak çok zor kaybetmek çok kolay oluyor genelde,
bazende hiç bir şey yapmadan, olduğun yerde dururken sadece,
bakarken, gülerken, kendi kendine düşünüp hemen ardından unuturken,
hiç beklemezken aslında, gerçekten tam da beklemediğin yerden geliveriyor.

love :)

bu sana bir doğum günü mektubu olacaktı aslında. iyiki geldin.
hiç bir şey yapmadan, olduğum yerde dururken sadece,
bakarken, gülerken, kendi kendime düşünüp hemen ardından unuturken,
hiç beklemezken aslında, gerçekten tam da beklemediğim yerden geldin.
bir daha olmaz sanırken, aşkın tek seferlik bir duygu olduğunu kanıksamışken,
bir daha bu alık mutluluğu gelmez derken,
çok üzgünken aslında, aşkın ne kadar güzel olduğunu kendine hatırlatabilmek için eline yazdırmışken,
iyiki geldin.

iyiki doğmuşsun, bir gün gelip benim olmuşsun.

seni seviyorum.

s.










6 Mart 2014 Perşembe

#şiirsokakta

Belki biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
                                                    C. Süreyya

23 Şubat 2014 Pazar

alık mutluluğu

dualarımı kabul ettiğin için teşekkür ederim.

9 Şubat 2014 Pazar

!f İstanbul


27 Şubat 2014 17:30

27 Şubat 2014 22:00

28 Şubat 2014 17:30
Cinemaximum Armada Salon 4

01 Mart 2014 19:00
Cinemaximum Armada Salon 3

01 Mart 2014 22:00

2013 Belgeseller




2013'ün efsane 6 belgeselini seçmişler, aralarından özellikle Blackfish mutlaka izlenmeli. Ayrıca Square ve Fresh de ilgi çekici.
(http://www.yesilist.com/cms.php?u=-1288&id=1288)

Bundan başka "mutlaka izlemeli" bir de The Cove var.




26 Ocak 2014 Pazar

i fall in love.

Geceden beri fırtına. Gökgürültüsünden hoşlanmıyoruz insan ırkı olarak genelde. Tehditkar ve nereden geleceği belli olmayan bir ışığın önceden gelen sesi, korkutucu bir miktar. Korku filmlerinin değişilmez bir parçasının, gökgürültüsü ardından kesilen elektrik olmasının da faydası var sanıyorum. Elektrikler kesilmedi ama. Yağmur da kesilmedi. İnanılmaz bir şiddetle yağmaya devam ediyor, Marmaris yağmuru bu, şaşırtıcı değil, adamı yakaladı mı donuna kadar ıslatmadan bırakmaz..
Muazzam bir Pazar sabahı yaşıyorum yine. Filtre kahvenin kokusunun bütün evi sarması, ardından bir tane tütsü, ardına kadar açılmış tüller, ormanım, çiçeklerim, ne çok özlemişim.