28 Ağustos 2009 Cuma

ne idüğü belirsiz bir depresyondur bu


iş yaşantısının tuhaf, anestezik bir etkisi var insan yaşamında.
zaman kavramını yitirip, kendini dişliye kaptırıp, çalışıyosun da çalışıyosun..
hafta bitmiş, Cuma olmuş, düşünüyorum, bu hafta ne yaptım diye, cevap belli : çalıştım.
B. döndü ve sadece bir kere gördüm, bi kaç saat.. bir ayakkabı alışverişi (en sevdiğimiz) yapıldı hepsi bu. geri kalan zamanda çalıştım.

şirket çalışanlarımız hocanın çağrısına kulak verdi, "cuma'ya gittim, gelcem" yapıyorlar. ben cumartesi'ye gidip gelmicem yapmak istiyorum. annem görünce "günaha giriyosun" dicek (klasik).

bu ramazan annem yazıcı seçilmiş, günahlarımı o yazıyor :))

g. blogunda bi zamanlar var olan bir en yakın arkadaş mefhumundan söz etmiş. oldukça yabancı. okurken hatırladım ve gülümsedim yine de, fındık döküp toplayarak can sıkıntısı geçirmeye çabaladığımız, beraber sıkılmanın dibine vurduğumuz, annesinin evinde yan yana koltuklarda hayattan bezmiş olarak uzandığımız o gün, dün gibi aklımda. hakkaten ne çok sıkılmıştık..tüm tatsız şeylerden sonra hafızanın bize gülümseyerek hatırlanacak olanları getirmesi güzel, gülümseyerek hatırlanacak bir sürü saçmalığa sahip olmak da. yine de, dediği gibi, bazen dönmeyiz. yerine eklenen muadiller ise bir şekilde hep eksik kalıyor. bunun sebebi verecek şeylerin azalması değil, verecek yanların ağrıması herhalde. bir de tabi verecek zamanın da azalması, kendine kalan zamanları kendine ayırmak istemek..

bana bir içi geçmişlik musallat olduğunu bir sürü insandan duyuyorum. kimi sakinleştiğimi, kimi çok değiştiğimi, kimi de canlılığımın kaybolduğunu, annemse çok yorgun olduğumu söylüyor. aslında cevap hiçbiri. sakinleşmedim, içim geçmedi, canlılığım aynen içimde duruyor. sadece o kabuğunu yırtmaya çalışan kimlikten sıkıldım. elimdeki imkanlar ile benden alınabilecek neşe miktarı bu kadar. yoksa geçen sene kemer tatili esnasında göstermiş olduğum performans gösterdi ki aklımı kaybetme hızım ortamımın neşesi ile doğru orantılı. bir de tabi f.'in gidişi %50 tatsızlaştırdı beni..şimdilik elimizde bu var, beğenen alır, beğenmeyen de götümü yesin :)

eskiden sahip olmadığım ama istediğim bir şeyler hep vardı. hiç bişi olmasa bile nası mümkün olacağını bilemediğim bir eğlence arayışı vardı, daha doğrusu nasıl olduğu fark etmeyen bir eğlence diyelim, yeterki eğlenilsin. şimdi daha ziyade, hiçbişey yapmayacak bile olsam, yatağıma yatmak istiyorum. olası eğlence ihtimalleri daha fikren beni yorarken fiziken zaten imkansız hale geliveriyor..
kış depresyonu dicem, kış gelmedi,
yaz depresyonu dicem, yaz başlayalı 3 ay oldu..
"ne idüğü belirsiz bir depresyondur bu" diyerek uınidentified not flying object ruh halimi tanımlamak istiyorum.
bir sürü şeyin değişmesi lazım bunun değişmesi için, bir sürü..

neyse, eylül 18 ile 27 arasında beni bekleyen bir tatil programı var ki, belki de kendime gelirim.
belki de kendimden bi giderim, bi daha da gelmem, ki daha ziyade bunu dilerim.
şimdilik bu kadar, işime geri dönüp itiraz yazmalıyım.

hoşçakalayım.

25 Ağustos 2009 Salı

yaza benzemez..


şimdi ben bu mevsime "en yaza benzemez yaz ödülü" veriyorum.
"en boktan yaz" ödülü de olabilir 2009 yazı..
tatille değil çalışarak geçen, bir türlü yeterince ısınmayan,
hiç "öf sıcaktan çok bunaldım" dedirtmeyen,
marmaris'e bu kadar az gidilen,
denize bu kadar az girilen,
eğlencesi bu kadar az olan,
az içilen,
hiç kusulmayan,
özetle işte bi boka da benzemez bi yaz oldu.


KÜRESEL ISINMAK İSTİYORUM.
BEN ÖLENE KADAR DA SOĞUMASIN..

BEN SONRASI TUFAN BİLİYOSUNUZ ;)

11 Ağustos 2009 Salı

gene aynı kalbe, gene ben, gene yol..

düşünüyorum,
yol verilmesi gereken kalp mi
yoksa akıl mı?

ki bende var olan akıl,
- diğerlerinin aradığından farklı olarak -
ya eksik ya fazla,
ama olması gereken kadar değil
bu kesin

ki tartışmayacağım eksiğini fazlasını,
dert de bu değil çünkü..

netice de durum şu
kalp bişey diyor,
kendi bildiğini okuyor,
akıl sanki başkalarından alınmış olanlar ile var olmuş gibi
kurallar, ahlak, etik, gelecek korkusu,
endişeler ile örülmüş bir bilgi verici
başka bir yol gösteriyor..
ben kalbe bi yol verebilsem diyorum,
çünkü sanki beni huzursuz eden o gibi görünüyor
ama kadının teki çıkıyor
"yüreğinin götürdüğü yere git" diyor,
gidenler de memnun kalmış olucak ki
kadının kitabı hayvanlar gibi satıyor
ve kadın zengin olup
istediği yere gidiyor :)

peki ben ne yapıyorum?
kendi aklıma tam güvenemediğimden,
tam değil hiç güvenemediğimden,
başkalarının aklının benim aklıma empoze etmiş olduğu
bi takım bilgiler doğrultusunda
kendime bi yol belirliyorum
sonuç şuna çıkıyor;
ne kalbimi ne aklımı dinliyorum
ne mutluyum ne mutlu ediyorum..

bi yerde bi tuhaflık var di mi?
ama bu dünya da benim istediğim gibi dönmüyor.

diyorum ki;

karavanı alırım,
atlas dergisinin hediye etmiş olduğu
tatil rehberim ile birlikte
çanakkale'den başlarım..
gökçeada, bozcaada, asos..
ayvalık mayvalık derken aşağı doğru kayarım..
bulduğum campingde canım sıkılana kadar kalırım,
marmarise kadar inerim geze geze,
eh marmarise gelince elbet biraz duraklarım..

bodrum nightz sucks ama olsun,
oraya da bi uğrarım..
ve devam..

"akdeniz akşamları bir başka oluyor"
şarkıdan herkes nefret ediyor
ama görünen o ki hala unutulmuyor..

şimdi bu planı benim aklım mı yapıyor
kalbim mi yapıyor
yoksa 2si de değil, buna hayal dünyasında yaşamak mı deniyor?
ne fark eder ki.. canım bunu istiyor..

şimdi belkide "bunu kim istemez" diyenler de çıkar,
oysa yüzlerce var istemeyecek,
onun yerine işe gelecek, çalışacak, para biriktirecek,
kendine bir gelecek kuracak..
ben de büyüdüm ama kurulacak olan gelecek neden sanki benim değilmiş gibi geliyor?

uyuz oluyorum çünkü,
yarına yatırım yapmaya..
varlığı meçhul bir yarın için,
bugünün içine sıçmaya..

işte akılsız başım, azıcık aşım,
diyorum ki hüseyin abi'ye
ulan işe girmeden önce
daha mı az borcum vardı ne :))

neyse bu hayat böyle geçmez elbette,
en azından kalbimin içerisinde
maillerde gezen dimes meyva suyunun içerisinden çıkan
küf canavarı gibi bişey var
kendiliğinden üreyen
ve beni dürtüyor,
facebook poke'larının aksine
bu dürtülüş beni rahatsız etmiyor
bilakis mutlu oluyorum
alışmadıkça
alışamadıkça
hala bir şansım var diyorum..
hala aklım firarda madem,
elbet bir yolunu da bulurum,
bir gün
kalbimi aklıma
aklımı kalbime uydururum
ve derim ki
en azından ben kendi yolumu buldum..
misafir olarak geldim bu dünyaya evet ama
bulduğumu yemedim
umduğumu aradım..

7 Ağustos 2009 Cuma

yaz döneminde iş yaşantısına maruz kalan s.'nin dramı

bu hafta çok zor bitti.

aslında şöyle demem lazım, her gün ayrı ayrı çok zor bitti ancak totalde hafta sanki gene de çok hızlı geçti. (ne demek istediğimden emin değilim.)
neyse, esas önemli olan bitmiş olması.
bu kadar sıkıntı nedendi onu da anlayabilmiş değilim, 5 kişinin tatilde ve hepsinin işini benim yapıyor olmamın yanı sıra, bir de kendime her zamanki "ben neden bu işi yapıyorum, ben burda ne arıyorum, benim hayatım böyle mi geçecek, hayat mı ulan bu, amına koim böle kaderin" ve benzeri dırdırları ekleyince her gece "vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz" ve akabinde "sabahlar uzak bu sevda tuzak bana" ondan sonra da "alkazetser ya da aspirin c var mı?" ya ulaştım.

kendi teranemden sıkıldım, bu hamamdan da tasından da bıktım.

bi de değiş be kızım.
yok ama olmuyor.
her sene aynı;
"yaz döneminde iş yaşantısına maruz kalan s.'nin dramı" tadındayım..
üstelik tatile gitmek bana yaramıyor aksine burda alışmış olduğum bu domalık düzene her geri dönüşte iyice isyan ettiriyor. en güzeli bana hiç izin mizin vermicekler, tatile de gidemicem, vurucan kırbacı vurucan kırbacı bi nevi..

ama kendimi de çok haksız bulamıyorum. bu mu lan hayat?
emekli olmak istememe karşılık bana söylenen senin ruhun 60 yaşında lafına şiddetle karşı çıkıyorum. bırakın gezeyim misal 50 yaşıma kadar, 50den sonra da 20 sene çalışıp ödeyeyim. gençlik iş yerinde yaşlılık tatilde geçiyor.. saçmalık!

"ben bu dünyanın devri devranını" ozaman!

yalan söyle..

ne demiş?

"%5 civarı bir kısmınız hariç hiçbiriniz evrensel ölçülerde güzel değilsiniz. Rus ırkı diye bir ırk var bu dünyada. %30 cıvarı bir kısmınız dışında hiçbiriniz kültürlü, akıllı falan da değilsiniz. Hem güzel hem akıllı olan %1’lik kısmınız dışında hiçbiriniz istediğiniz her erkeği elde edemezsiniz. Neredeyse hepiniz bir hayal dünyasında yaşayan kontrol manyağı insanlarsınız. Senaryosunu sizin yazdığınız bir filmde oynuyor gibisiniz. Film senaryo dışına çıktığında nevrotikleşiyorsunuz. Film de genelde senaryo dışına çıkıyor. O nedenle mutsuzsunuz. Sizi mutsuz eden adamları esasen sizler yaratıyorsunuz. Dürüst adama kesinlikle katlanamıyor, çok sıkıcı buluyorsunuz. Bu da çok normal çünkü gerçek çoğu zaman sıkıcı zaten. Normal olmayan, katlanamadığınız halde dürüst adam talep etmeniz."

ne demiştim?

"bana öyle bir yalan söyle ki, ömrümce sürsün doğruluğu"

yani ne demek?

sığ yalanlar, başarısız yalancılar, doğrucu davutlar, hayalgücünden nasibini almamışlar yerine,

ne aradığımız belli değil mi?

değil mi gerçekten?

6 Ağustos 2009 Perşembe

bok


şirketin önünde sigara içerken üzerime yaklaşık yarım kiloluk bir bok düştü. sanırım güvercin falan değil şahin ya da kartal türevi bir kuştu sıçan.

şimdi şanslı olduğuma mı inanmam gerekiyor?
kafasına kuş sıçtıktan sonra milli piyangodan trilyoner olan bir örnek var mı yoksa bunca alan içerisinde gelip de seni denk getiren kuştan sonra hayata tamamen küsmemek için bir tutunamayan yöntemimidir koşup bilet almak?

hay mınakko..