31 Aralık 2007 Pazartesi

bu gecenin bi şeyin sonu mu olması lazım yoksa başı mı olması lazım, kıçı başı ayrı mı oynaması lazım yoksa koltuğa uzanıp uzaklara mı dalması lazım, unuttuklarından mı hatırlaması lazım, boşanıp semerinden mi yemesi lazım, şapkadan bir tavşan lazım, tavşana niyet çektirmek lazım, neye niyet neye kısmet fazla yormamak derin bi nefes almak lazım. evet eksiğim buydu, derin bi nefes..
şimdi kendime istesem de istemesem de bir soruyorum, nerede olmak isterdim..
cevabı biliyorum, cevabı biliyorsun, cevabı biliyorlar, cevabım mavi içerisinden balık geçer, geçeydi iyiydi..
ama öyle değil.
kısmet diyerek gülümsüyorum, büyüklerimin ellerinden hürmetle öperim, küçüklerimin yanaklarından.. mutlu bi sene olacak mı önümüzdeki? hahahahaha her sene aynı şaka..

30 Aralık 2007 Pazar

seni seviyorumun içine nal salmak

ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum!
çünkü bu,
seni seviyorumun içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim

(ah muhsin ünlü)

bi çay koy..

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.

ah muhsin ünlü

ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.
adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum.
hakiki cinayetler işleniyor görüyorum.
isa görüyor, şeyhim görüyor, ben görüyorum.
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.

yüzyıl şilisinden bir dazz javulcusu inliyor tam arlarımda
hiç durmadan kentlimağlup kıyasıya mağrur ve mor
bir çocuğum şimdi pişman olmak için
birbiriylebağlantılıyüzbinlerceyılım vor.

seni sevmem
bu savaşı
kesintiye uğratmaz
ama ordan bakma!
bu, werther'in
leş kanını
gül kılar.

birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
otobüsler olacak, tirenler, bütün öldürülmüş cumhuriyet şehirleri
saçlarım uzun olacak, bıyıklar, gözlükler, gideceğim
çığlıklarla düzülmüştür aşk şiirleri.
gideceğim ensk ökümde devlet denen şirk,
beb gözüğümde kent gördükçe kırılan gıçlar,
ve bir dizeyi haklar gibi terli ellerim
bu çağın açısını dik tutacaklar.

bana bir öpücük verin yoksa galip döneceğim
ufka bir kesin ordum akıverecek
elimde çözülecek makina ve cinayet
marşlar yazıp halkımla söyleyeceğim yoksa.

inanmışım kaybetmek esrarıdır olmanın
çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum.
ipimden kurtulmuşum kaybediyorum.
birleşmiyor ellerimiz haykırıyor trapez
tanklar tank olup geçiyor üstümüzden
helvetius haklı, devlet şaşkın, piyanist kara
memleket sana rağmen ket vururken yarama
şu çıplak çocuk şu tüyük bürk şairi ben
-ve emir "kun" diyor; doğuruluyorum-
"bu ülke"den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.
bana bir öpücük verin yoksa şair öleceğim
ikdildar tohmekecek sözüme yoksa
ve bir dizenin tan yerini ağartamsıysa
ellerini tutarım ki kudurtucudur.
bunun için gözlerinin meryem hali sevgilim
gözlerinin meryem hali gerçek yurdumdur
ki zuhrettiğinde ilk formuyla isa yeniden
ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorumdur.

ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim
lazım gelen gülleri göğsüme gömmüşüm
birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken bir filmde görmüştüm!

ah laikse aşkımız biter elbet bir kışbaharyaz günü
gözlerin uçurumlar kaydeder avuçlarıma
bir çınar gövdesini bir hamle daha yayar
üç içbükey komodin silah çeker vurulur
sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.

ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum
olma. yokluğun bulunmama larcivert lavlar akıtır.
nasıl çekip gitmiş bir şaman
çekip gitmiş, bir şaman değilse en çok
benim gibi sonsuz bir at
hiç koşmuyorken de attır.

biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan
ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok
annem beni hep çok sevdi, kız gördüm mü ağlıyorum
modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.

mıknatıssız bir pusula olarak

'06

"bunalıyorum muntazaman" isimli bir rock grubu kurup sahne almak için çok mu geç kalındı dersin ey defter-i mon cher?
kazık kadar oldum ama aklım hala başımı dar buluyor kendine, arada çıkıp gezesi var.
olsun varsın, kısmet buymuş diyerek
ve ciğerlerime bir derin dumanlı nefes daha çekerek
devam ederim hayatıma..
evet.

( - bir sonrası..-. )

seni sonsuza kadar özlemek ya da bir göz açıp kapama süresinde unutmak istiyorum. bir şair romantizmine kapılıp tüm utanmalardan uzakta, içimden geçen kelimeleri sıraya dizmek ve sana vermek istiyorum.
bir işe yaramadığını unutmak ve bir yere varabilir gibi davranmak..
şimdi bir kere daha denizin üzerinde yürümek istiyorum.
bunun gerçek olduğunu bir tek ben gördüm, bu yüzden sadece ben inanıyorum (insanlar görmedikleri hiçbir şeye inanmak istemiyorlar ama bana tanrıdan bahsediyorlar).
bu kelimeler bana ait, yıllardır dilediğim gibi kullanma hakkına sahibim. ya da sonsuza dek içimde saklayabilirim. "Tercih" bir kelime ve bir işlem. kelimeler ile dilediğim işlemi yapabilirim.
hesabı isteyip kalkabilirim ama biliyorum ki önce ödemeliyim.
o'nun dediği gibi; tüm zarar ziyanın hesabı bende. öderim, alacaklarına da sayabilir hayat, benim hesabım hayata uymayabilir, üstü de kalabilir..

Cam kent

"Buna konuşmak derler. Doğru terim bu sanırım. Sözcükler insanın ağzından çıktığında havaya uçarlar, bir an hayatta kalır ve ölürler. Tuhaf, değil mi? Benim fikrim yok. Hayır ve yine hayır. Ama yine de ihtiyacınız olan sözcükler vardır. Pek çok sözcük vardır. Sanırım milyonlarcası. Belki de yalnızca üç ya da dört.."

18 Aralık 2007 Salı

bütün aylarım bitiyorlardı lakin sanki ömürlerim geçmek bilmiyorlardı. yanlarım ağrıyorlardı, omuzlarım ağrıyorlardı, bir masaj hiç fena olmazdı lakin masaj yapanlarım neredelerdi hiç bilmiyorlardım. bir takım saçmalıkların peşini ben bırakmıyordum bir takım kötü rüyalarda benim peşimi bırakmıyorlardı. bok içinde badem dudu isimli rüyalarımdan çok daralmıştım, pisti, ellerime yüzlerime bulaştırıyordum bokları, içim daralıyordu, neyseki kokmuyorlardı rüyalarım. sabah kalkıyor ellerimi sabunluyordum, rüyalar suyla sabunla çıkmıyorlar mıydı? neyseki kokmuyorlardı. kalın yazmak istiyordum yatık yazmak istiyordum hatta albayı müsade ederse gotik yazmak istiyordum, kelimelerim bitmiyorlardı ama yazıcak şeyler bir yerlere kaçmış oluyorlardı. bunun sonucunda muntazam bir şekilde saçmalıyordum. canım sıkılıyordu evet hepsi bundan kaynaklanıyordu biliyordum. ben gül satıyordum sen aşkıma karşılık vermiyordun bunlar eski günlerde oluyordu, patlama panik falan yaratmamıştı kimsede, kendi kendimize panik olup hatalar yapmıştık bir zamanlar şimdi ceremesini çekiyorduk yine kendilerimizle. kendilerimizi valizlerimize sığdırıp tren yolculuğu bile yapmıştık, ben sincan halkını götümü göstermek suretiyle şereflendirmiştim, sen bana çok gülmüştün, sattığın güller yerlere dağılmıştı, sincanda en ufak bir etkisini görememiştik bu olan bitenin, her şey yerli yerinde kalmıştı, biz kalamamıştık, bize kalamış lazımdı, dursun lazımdı bize, ne lazımsa bakkalın çocuğuna söylememiz lazımdı nitekim hiç bir levazımatı gidericek mecalimiz kalmamıştı, mecallerimiz bizi terk eylemişti, haklıydı da elbette, mecal bile bize dayanamamış kaçmıştı. evler soğuktu, şehirler soğuktu, kıştı tabiyatıynan yaşatıyordu tabiatını bize, biraz kar yağıyordu, polar sabahlık bedeni ısıtıyordu, burunluk diye bişi üretilmediğinden benim burnum her daim üşümeyi sürdürüyordu. sen güllerin hepsini satıp zengin olmuştun ben aşkımla bakakalmıştım, aşkım götten kokuyordu ama neyseki burnum soğuktan koku alamıyordu hem zaten rüyalarında kokusu yoktu..

17 Aralık 2007 Pazartesi

6 Aralık 2007 Perşembe

katlanmak

hayata devam edebilmenin tek yolu hep daha iyi olacağına dair inancını korumak.
peki hiç daha iyi olmazken insanlar bunu gene de nasıl başarıyorlar?

alık mutluluğu istiyorum.