5 Temmuz 2011 Salı

angry birds

sinir insanı güçlü kılıyor. deli gücünden örnek alabiliriz mesela. çok sinir insanın kendisini kral zannetmesine sebep oluyor, bi her şeyi yapabilirim, "öldürürüm ulan sizi" hissi.. hani belki öldüremez ama onca adamın arasına dalabilir. ayrıca nara atmak da insanı güçlendiren bişi. "allah allah sesleriyle geldi de geçti gencosman" da buna dayanıyor, savaşta da kavgada da bağırarak saldırmaların sebebi bu. hem bağırmanın aynı zamanda insanın kendi kendisini daha fazla sinirlendirebilmesinde de etkisi var, bu sayede de daha çok güçlenebiliyor.

sakinlik ise tuhaf bir şey. insanın sakin olunca enerjisi de gidiyor sanki. ha sakin olmanın tersi illa sinirli olmak mıdır? değil tabi.. enerjik olan insanlar da var. bende bazen öyleyim. saçma bir enerji, saçmalama enerjisi.

geçen gün konuşuyorduk, "ayarsız eğlence" üzerine, daha ziyade "ayarsız enerji" aslında o ertesi sabah morlukları sayarak ne kadar eğlenebildiğini tespit etme durumu..

şimdi sakinim.
böyle olduğum zaman bi yandan mutlu oluyorum, huzur filan, ne güzel ama öte yandan kendimi yaşlanmış hissediyorum çünkü güçsüzüm çünkü ne sinirliyim ne enerjik ki genelde bu ikisinden birine sahip olurum.
her zamanki gibiyim aslında. ne bok olduğum belli değil. şimdi böyleyim sen bi de beni ağustos'ta gör. ağustos'ta bişey olacağından değil de, ya olursa, olabilir, her an her şey.. işte bu sebeple her zamanki gibiyim.. yani korkacak bir şey yok, yaşlanmış olamam sadece sakinim.

kadın mesai insanı

öncelikle şunu tespit ettim ki ev temizlerken daha fazla tespit yapıyorum. yani dün vileda ile evin içinde salınırken pek çok tespit yapma fırsatım oldu.

kadınlar ve mesai saatleri hakkındaki tespitim şu şekilde:
kadınlar mesai yapmamalı.
elbette tespitin temelinde bu yatıyor.
üzerinde uzunca düşündükten sonra kadınlara evde oturmaları karşılığında minimum asgari ücret düzeyinde maaş bağlanması gerektiğine karar verdim. daha fazlasını kazanmak ve harcamak isteyenler ise elbette bir iş bulup çalışabilir, demokrağsi var. yurdumuzun 3 tarafı demokrasilerle çevrilidir. neden bunu düşündüğümü de açıklayayım: altta yatan etken şudur ki; çalışmak istemiyorum. hayatımın herhangi bir döneminde çalışmak istemedim. şu anda en çok olmak istediğim yerde en çok yapmak istediğim işi yapıyor olmama rağmen neticede iş iştir arkadaş, bunun adı mesai.
ve ne oluyor? kadınlar ve erkekler aynı anda işten çıkıp eve gidiyor.
peki sonra?
sonra kadının ev mesaisi başlıyor. bu nedemek biliyor musunuz? ev kadınının yapa yapa bitiremediği ve her gün çok yorulmasına sebep olan "ev işi" başlıyor. evin temizlenmesi lazım. e aç oturacak değiliz, yemek de yapılacak. haftada en iyi ihtimalle bir gün de çamaşır yıkanır ve ütü çıkar. şöyle kabaca bir hesapla 1 gün temizlik, 1 gün ütü ve her gün yemek yaparsanız ve bunu her hafta tekrar ederseniz aslında 2 işte çalışmış, 1 işten maaş almış ve her akşam işiniz (6da çıktığınızı var sayarsak) 20:00 - 20:30 sularında biterse (bulaşık faslını atlamayalım) bu demek oluyor ki kadınlar haftada 5 gün 12 saat, Cumartesi günleri de çalışıyorlar ise (hadi onu yarım gün diyelim) haftada toplam 65 ila 70 saat arasında çalışmış oluyorlar. eğer ev işine çalışmak demiyorsanız güdümlü anne terliği geliyor.. bu durumda eğer evde oturan kadına maaş bağlanmıyorsa 20 - 25 saatlik bir fazla mesai ücreti alınması gerekiyor. peki bu fazla mesai ücretini kimden talep edeceğiz?

sistem şu şekilde: evde oturan kadına en az asgari ücret bağlanacak (aslında 1000TL net uygundur). evde oturmak istemeyip çalışan kadına hiç bir şey bağlanmayacak (götü kaşınmış onun çünkü). eğer evde oturan kadına asgari ücret bağlanmayacaksa haftada 25 saat fazla mesai ücreti, almakta olduğu maaşın saat hesabına göre bulunması ile o saatin 2 katı olarak ödenecek. kim ödeyecek? devlet ödesin bence. ödesin evet.

yalnız burada içinden çıkamadığım bir kaç sorunla karşılaştım.
1. yalnız yaşayan erkekler bu duruma itiraz edecek ve aynı işleri kendilerinin de yapmak zorunda kaldıklarını haklarının yendiğini söyleyecekler.

2. Evde oturduğu için asgari ücret ya da daha güzeli 1000TL almakta olan kadının kocası işi bırakıp götünü yayacak ve o para bize yeter diyecek. 

Esasen 2. maddenin de çözümü kolay; evlenen kadınlardan bu istihkak kesilecek.
Bu şekilde hem boşanmaların önüne geçilebilir (boşanmalardaki artışta kadının ekonomik gücünü elde etmiş olmasının ciddi bir etken olduğu isviçreli bilim adamları tarafından mutlaka tespit edilmiştir..) hem haksız kazanç sağlanması engellenir (karı koca bütün gün yatarak devletin sırtından para kazanmaz), hem de az çocuk yaparlar işte ne güzel, hem de erkekler karılarına baksınlar, herkes rolüne dönsün ve ayrıca yine günümüzde olduğu gibi devletten aldığı evde oturma parası kesilen kadın isterse çalışabilir neden olmasın. önemli olan hedeflerini iyi belirlemek.

Tabi tüm bu programı uydurmuş olmamın sebebi tamamen kendimim, yoksa dünya genelinde "kadınların sosyolojik konumu ve sorunları" filan hiç bi yerimde olduğundan değil. gündüz güneşlenip denize girmek, akşam mangal yapıp rakı içmek, ertesi gün de dizi izleyip canım istediğinde temizlik, ütü vs gibi işlerle uğraşmak yıllardır idealim.

buradan devlet büyüklerine sesleniyorum, maaş bağlayın lan bana.