28 Haziran 2011 Salı

gündelik hayat tespitleri..

- olur mu hiç 3 kulak dön de aynaya bak
- oğlum allah belamı versin gördüm diyorum!
as a result: halüsinatiflerden uzak durunuz.


bir iş yerindeki cicim ayı süreniz o iş yerinde kısa zamandır çalışan insan sayısı ile doğru orantılıdır.
kısa zamandır çalışan insanlar;
- daha az şikayet eder çünkü henüz daha az şikayet edilecek şey vardır
- daha az şikayet eder çünkü henüz sıkılmamıştır
- daha az şikayet eder çünkü diğerlerinin kendisini ispiyon etmesinden tırsar
ve buna bağlı olarak siz de daha az olumsuzluk ile yüzyüze gelirsiniz çünkü yukarıdaki 3 madde sizin için de geçerlidir.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Hot

Dear God,

Hava çok sıcak.
Eminim bundan haberin vardır nitekim cehennem alevi gibi motorla giderken bile suratıma üfüren sıcak dalgasının sebebi sensin. Kurban olayım Balkanlardan yurduma gelen soğuk hava dalgalarına diyecek kıvama gelmem de 2 gün sürdü biliyorum. Yani ne istediğimiz hiç belli değil, bunu da soğuktan ve yağmurdan şikayet ederken biliyordum zaten. Bugün hava 44 derece, azıcık insaf et. Amin.


Harareti alır diye çay içirdiler öğlen bana, ağzımdan çıkan nefes ile kendimi ejderha gibi hissettim. Onların yaşamına konuk oldum diyeyim. Dışarısı yanıyor, içerisi yanıyor. Ama bilim insanoğlunun kurtuluşudur. Niye? Çünkü ofiste klima var. Gerçi omzumun sol tarafı (soldan yiyorum klimayı) artık ağrı eşiğini filan kırıp geçti, eşik yok. Ona da çözüm var, şal aldım. Böylece ne oldu? Sol omzum ılık kalırken diğer yerlerim soğuk. Ancak bunun da şöyle bir sakıncası var, her sigara içmeye çıkışımda kendimi daha bir devesini kaybetmiş bedevi gibi hissediyorum.

Ayrıca 15 metre aşağıda deniz var ama bana faydası olmayan bir kilisenin görkemi, bir papazın efendiliği ile uzanıyor orada çünkü ben işteyim, işteyken denize girmek yasak. Böyle bişey söyleyen olmadı tabi ama soran da olmadı.

Hmm başka.. Şikayet etmiyorum lütfen yanlış anlaşılmasın. Ya Ankara'da olsaydım diyerek sol omzumu ovuyorum, geçiyor bak ne ağrı ne sızı..

Kedi deli gibi bişey. Sanırım deli. Çok güzel gözleri ve ağzı var yoksa hiç çekilmez.

Bir daha hararet falan dinlemem, çay da içmem. O değil de bir kere daha yaşlandık geyiklerine kendimi maruz bırakıcam çünkü bundan beter sıcakta sek absolute dikiyorduk kafaya Kemer kumsalında, daha 2 sene filan oldu sanırım, o bünye nerede kardeşim? Baygınlık geçirdim dün, tuzlu ayran içtim, o derece. Yine 2 sene filan evveldi herhalde "sahile kül silktiğim günlerin serin taşaklarını özlüyorum" yazmıştım, sahil var, kül var, serin yok.
(taşak var mı diye sorma ağzına çarparım terbiyesiz)
(çok merak ediyorsan, kedi erkek)

İş yokken çalışmak kadar sıkıcı bir şey yok herhalde. Hani iş varken çalışmak dünyanın en güzel şeyi olduğundan demiyorum ama çok saçma. İş yoksa ben neden burda oturuyorum? Varken gelsem? Saatime para sayıyor tabi adam ama sıkıntıdan naapıcamı şaşırdım. Dizi izlemek istiyorum (Game of Thrones'a başladım dün, sanırım çok mutlu edecek beni) izleyemiyorum, oyun oynamak istiyorum (Need for Speed Most Wanted aldım yeni) vakit yok oynayamıyorum, hayat zor.

Saat 3'e geliyor, 6 olunca bikinimi giyeyim denize gireyim bari (Buraya tecavüzcü türk filmi aktörlerinden herhangi birinin gülüşünü ekleyebilirsiniz)

Can sıkıcı şeyler de var tabi hayatta.
Mesela?
Mesela bu dost - arkadaş denen şeyin code - decode olayı beni çok yordu be günlük. Hiç olmadı yani, oturmadı bi türlü, bu saatten sonra da zor artık tabi. Yansıttığın şey ile aldığın görüntü imkanı yok birbirini tutmuyor, burda bi hata yaptım, nerde bi hata yaptım, aslında bi hata falan yok, her şey olması gerektiği gibi, bir zamanlar bir adam demişti ya "sağcı solcu falan yoktur, çıkar vardır" diye, onun gibi, daha fazla buna kafa gönül patlatmak istemiyorum, olan oldu, daha doğrusu olmayan olmadı, en doğrusunu onları örnek alarak yapmalıydım. nedir? "erkek arkadaşı olmayan kıza, kız arkadaş denir". Erkek arkadaşı olunca ne denir? Bulursanız dersiniz bişey hahahaha

İşte öyle bir şey.. 

14 Haziran 2011 Salı

Cahil Deliler

Aslında bir anlatmaya başlasam neler söyleyeceğim..
Belki de hiç bir şey söylemem ondan anlatmaya başlamıyorum.
Ne anlatayım? Anlatılınca eksik değil mi hep? Tamamlamak için yazmadın mı? Peki tamamlandı mı?
Nedir benim bu yarımla tamla alıp veremediğim. Yarım da aslında kendisinin tamı değil mi?
Ay güneş filan çarptı sanıyorum beni..
Çıplak ayak marina'da geziyorum altımda kısa şalvarımsı bişey var tiril tiril dedikleri cinsten, hava baya sıcak, bunu seviyorum, kendi kendime bin beşyüzüncü kez "şapka almam lazım" dedim. Lazım ama hakkaten yalan değil. Birazdan tekne teslimine çıkıcaz, güzel bir tekne ile yelken yapılacak, işim bu..
Dün bir Ferzan Özpetek filminde mutfakta yemek hazırladığımı sandım, belki de öyledir, bilemeyiz ki. Deliler gibi yağmur yağarken bir yandan açan güneş, toprak kokusu, pembe begonvil - kırmızı zakkum, ne diyeyim bilmiyorum, ne desem boş, teşekkür ederim.
Ofiste kağıt kırpma makinası çılgınlığı mevcut. anlamıyorum. rahatlattığını iddia ediyorlar, beni tatmin etmiyor. bütün işi makina yapıyor zaten sen nasıl rahatlıyorsun kardeşim? Millet neredeyse fişlerini biriktirip getirip makinada tırttırıyor, neden ama neden?
Bir de Sin The Cat eklendi aramıza, bir o eksikmiş gerçekten, böylece bir eksiğimizden daha layığıyla kurtulduk.
Bunun dışında esnafa borç taktım. Ama esnaf kendine zorla borç taktırdı desek daha doğru. Burda işler biraz tuhaf. Nasıl böyle hala anlamadım. Yani alışverişi yapıyorsun, kredi kartını uzatıyorsun, "önemli değil sonra getir" diyorlar. En fazla bir cep numarası bırakılıyor. İyi güzel de sen beni bir daha nerden bulacaksın? Ya o numara benim değilse? Ya o numara yoksa bile? Bu güven nerden geliyor anlamadım ki kardeşim.. Neyse bende ödeyebildiklerimi ödedim, ödeyemediklerimi de bir gün ödicem, söz.
Telefonum da çalındı zaten. Kamyonu indirip evi taşımaya gelen hayvanheriflerin çaldığından nerdeyse eminim. Ama benim nerdeyse eminliğim adalet önünde elbette bir fayda sağlamıyor.
Güzel müzikler, güzel havalar, neşeli günler, güler yüzler, deniz, yosun kokusu, balık pişirdim akşam çok güzel oldu, güzel de filmler almışım onları da izledim bir sürü, iyiyim demiş miydim? Dememe gerek var mı?
beni çok iyi tanıdığını zanneden bir takım oropu çocuklarının "ne zamana kadar?" dediğini duyar gibiyim, bunu suratıma doğru soranlar da var, belki de geçer, belki de mutlu olmam sonra, ama bunu ben mutluyken düşünebilen o gruba "ananızın amına kadar" demek isterim. dedim.
Şimdi gitmem lazım.

go go go

"anasini siken olan" sözcüklerini google'a yazmak suretiyle blog'uma ulaşan okur,
git burdan.

8 Haziran 2011 Çarşamba

bu kafayla gidersen askere..

- her şey normal mi?
- her şey normal
- işte bu çok anormal
- bir şeyin normal olmayabileceğine dair inancımı kaybettim. her şey sonunda normal.

7 Haziran 2011 Salı

külü kalır geriye..

üzülme diyebilmek istiyorum sana. üzülme, geçecek. ama o geçmiş olanların izlerini oramızda buramızda öyle uzun zamandır taşıyoruz ki, içim çizik dışım çizik kalakaldım işte en sonunda tek bir çizik olarak. bir tarafı diğer taraftan ayıran bir şey olması fikrini seviyordum önceden şimdi biliyorum ki aslında değil, aslında bir A4 beyazının üzerinde başı ucu hiç bir yere varmayan bir çizik sadece. bir silgi hamlesine bakarız gibi de geliyor da, o çizgi o beyazın üzerinde kendisini ne sanıyorsa artık.. yine de üzülme diyebilmek istiyorum ama bitmiyor. üstelik görebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla kimse için bitmiyor. oldu dediğin ne varsa bir sonu var, ya olduğunda yiyeceksin ya yere düşmesini izleyeceksin ya da dalında çürüyecek. çünkü son diye bir şey var elbette inanmak istemesek de. sonraki bölümlerin nasıl geçeceği sonunun genellikle aynı şekilde geleceği gerçeğini de değiştirmiyor. bu hikayenin başı ve ortası farklı evet, hikayeleri birbirinden ayıran da bu ama sonu hep aynı. biriktirdiğin hayalkırıklıklarından yapılmış 30 yıllık kalen seni şimdi gözyaşı dökmekten ya da sabah şişmiş bir lastik gibi kalkmaktan alıkoyuyor onun yerine için çekilmiş gibi kalkıyorsun işte. acı bile artık yalnız "bu da geçecek" mırıltısı ile geliyor. ve bir takım çoktan unutulmuş görüntüler.. bu daha mı iyi? bu daha kötü.
hala insan kalabilmiş olduğun için bir yandan mutluyken diğer yandan bunu hemen geçirebilecek kadar çok şey yaşamış olmaktan bıkkın..
demekki böyle oluyor, böyle olması gerekiyor.
belki daha uzun bir süre, artık hikayeye başlayamayana kadar da böyle olacak.
yine de biliyorsun, çok üzgünüm.

Marmaris'e taşınmak..

"Search for yourself, by yourself. Do not allow others to make your path for you. It is your road, and yours alone. Others may walk it with you, but no one can walk it for you."

4 Haziran 2011 Cumartesi

AFTER EVERY PARTY I DIE

Şarkının şu an başlık olarak kullanılmış kısmı kulağımda çınlıyor. Çınlamakla kalmıyor bir takım kristalleri de yerinden oynatıyor herhalde ki yer ayaklarımın altında sallanıyor, başım dönüyor adını verdiğimiz o tuhaf hissi yaşıyorum ve bundan zevk alıyor olmam da ayrıca şahane. ve fakat niye? bana göre bunca az içki ile, sadece uykusuzluğun katkısıyla böyle sütten kesilmiş inek gibi kalmamın sebebi nedir?
hava sıcak.
hah.. en azından bundan bahsedebilirim.
şimdi hepiniz yakınmaya devam edin "çok yaamur yaaaayoooo" diye, bugün ofise girince klimanın esintisi yüzüme vurdu ve öyle bir "allah" dedim ki arkadaşlara açıklama yapmak zorunda kaldım: işte cennet de cehennem de bu dünyada dedikleri bu. cehennem bu kapının ardında ve klimalı ortama girince napıyoruz? derhal imana geliyoruz. bunları unutmamak lazım. ayrıca o cehennem sıcağını tüm gün alkollü beynime yemiş olmamın da faydası ile beyin hücrelerimin %73ünü kaybettiğimi beyan ettim. Nasıl mı hesapladım? "73" gibi bir rakam olması sizin için bu istatistiği yeterince inanılır kılmadı mı? Bence kıldı.

Eski sevgilimi yeni bir sevgili bulacak gibi olduğumda derhal çok özlüyorum. Gayet psikopatça buluyorum bu tavrımı. Normalde psikopat olan o olduğundan kendisinden deliler gibi kaçıyorum ama ne zaman biri beni sevebilecek gibi hamle yapsa yahut benim biraz ilgimi çeker gibi olsa (az derken gerçekten az'dan bahsediyorum..) derhal onu özlemeye başlıyorum. Hem de ne özlemek. Ha napıyorum özleyince hiç bir şey. Peki bu ne kadar zor biliyor musunuz? Yani mesela onun işi çok kolay, o özlüyor ve bana ulaşamıyor hiç bir şekilde çünkü nerde olduğumu, telefonumu falan bilmiyor, ancak mail atabiliyor bana. Ama benim elimin altında her şey, telefonu, adresi, istesem görmem 5 dakikamı almaz, istiyorum, göremiyorum. Dedim ya işim gerçekten çok zor. Tabi bunda manyak olmamın payı büyük ama ben de kendimi bu şekilde kabullendim artık. Kendimle idare etmeye ve kendimi idare etmeye çalışıyorum, olduğu kadar..Evet durum böyle, hava sıcak, ben bugün çok çalıştım, dün gece 2 saat uyudum, tekila ve biranın kafası birbirine yakışıyor ama baş ağrısı hiç hoş değil, sevmiyorum evet.

Buarada, ağustos böceği mi dersiniz cırcır böceğimi bilmem ama sonunda manyak gibi bağırmaya başladılar ve buradan da yaz geldi tespitini yapabiliyoruz derhal, çok iyi.

2 Haziran 2011 Perşembe

biri bana gelsin, sen de kimsin?

Havaların bir türlü ısınamadığından, küresel ısınmanın gerçekleşmek bilmediğinden, tropikal iklime geçtiğimizden, sürekli yağmur yağdığından, bunun ne biçim hava olduğundan bahsetmeyen, yazmayan, konuşmayan kaldı mı? Her gün aynı şeyleri duymaktan hava haricinde bıkmayan kaldı mı peki?
Peki benim gibi bunca yıl sonra becerip Marmaris'e taşınmış olsanız ve Haziran 2 itibariyle hala denize girememiş ve gün aşırı şimşeğe maruz kalsanız ne bok yiyeceksiniz? Beterin beteri var.. Ankara zaten boktan bir yerdi, yağmur yağıyor diye sızlanmanın ne manası var ki?