15 Eylül 2007 Cumartesi

yellenmeyi tahrik edenler (15 Eylül 1985-Hürriyet)

Biga'ya bağlı Kozçeşme kasabasında DYP'li çoban Ahmet'e, ANAP'lı belediye tarafından 'kahvede gürültülü bir şekilde arka arkaya 4 kez yellenmek suretiyle toplumun huzurunu bozmak ve hava kirliliği yaratmak' suçlarından para cezası verilmiş. Belediye başkanı, Ahmet'in bu hareketi ANAP'lı encümen üyelerinin yanından geçerken "gıcıklığına" yaptığını ve işin arkasında tahrikçilerin olduğunu söylerken, Çoban Ahmet "Kaçıracağım geldi, kaçırdım, geldi mi tutamam, kusura bakmasınlar" demiş.

"yürek türbanı"

"ben türbanı sembolik olarak görüyorum. bu şekilde fotoğraf vermeyi doğru bulmuyorum. Türban benim yüreğimdedir. Allah çok iyi biliyor"

Gülben Ergen

(bkz:götten türban uydurmak)

birisinden..

yanıtsız kalabilir mi ten
iyi niyetle sorulmuş bir soruyken aşk

sorusuz kalabilir mi aşk
kötü niyetle sunulmuş bir yanıtken ten

cevap veriyorum:
ten nedir ki aşk varken?

nin

So impressed with all you do
Tried so hard to be like you
Flew too high and burnt the wing
Lost my faith in everything

Lick around divine debris
Taste the wealth of hate in me
Shedding skin succumb defeat
This machine is obsolete

Made the choice to go away
Drink the fountain of decay
Tear a hole exquisite red
Fuck the rest and stab it dead

Broken bruised forgotten sore
Too fucked up to care anymore
Poisoned to my rotten core
Too fucked up to care anymore

eskiden uyku (2000)

yazları sıcak ve oldukça kurak geçen sevmediğim şehrimin gecelerinde uyandığımda önce saate bakarım. bir önceki gece aynı saatte uyandığıma şaşırdıktan sonra tuvalete gider bir güzel işer rahatlarım. sonra eğer sıcaktan ayaklarım kızarmış ve kaynamışsa onları soğuk suya tutarım. tamamen rahatlamış olduğumu sanıp banyodan çıkınca odamdan salona doğru uzanan koridora bakar korkarım. koşar gibi odama yürür, kapıyı kapayınca korku geçer sanıp hemen kapımı kaparım. şans eseri ezan okunmuyorsa ışık açık yatağıma gider uzanır, daha az korkarım. etrafa bakar, düşünecek gibi olurum biraz. ama uyku sersemi olduğumdan ve genelde o saatte düşündüğüm şeyler de beni korkuttuğundan o sırada okumakta olduğum kitabın kaldığım sayfasını açarım.okur gibi olurum bir süre ama sabah hatırlamayacağımdan emin olduğumdan ayracın yerini değiştirmem. okurken uykum geldiği için kalkar ışığı kapatırım. pikemi odamı göremeyecek kadar kafama çekerim ve birazdan uyurum.
"acemiydik, ince giyinmiştik, çok üşüdük
iyi dost sıcaklıklar oluşturduk hemen
doğul bir duygu, karşı serüven:
boğulmak.
avutarak imliyor, ağlıyor, onarıyor
onları anlamak, dağı geçtikçe
yukarı doğru ovayı dosdoğru yapan bu
olga'yı anlatıyordun, aşk vardı sözlerinde
kuşkuyla kapandık, bizi kimse anlamaz
anladık diyemeyiz biz de
birbirimizi şimdi
benzeşen yanlarımız yanıltacak
hem anlanmayalım, unuturuz
örneğin bu yol 25 dakka şehre
gördüğün gibi ağaç yetişmiyor hiç, kar eskimiş
her zaman böyle değildir
boşuna ne boğma rakı, ne yaprak çay
bir eksiğimiz
fotoğraf makinası değilmiş meğerse..."

test

gazetedeki "kimi bezdiriyorsunuz?" testinin sonucu:
kendinizi bezdiriyorsunuz.

evet, haklısınız..

13 Eylül 2007 Perşembe

"hal"


ellerinin en sevdiğim hali
-de hali

ellerimde
hali.

bu zurna kaynak yerlerinden hava alıyor, ben kendi zurnamı çalayım?

buraya neden ve nereden geldiğimi unutmak istiyorum..
gecelerimi bölen o ışık, sabah oldu sanmama sebep olan o ışık beni rahat bıraksın istiyorum. ve istemekle olmuyor hiç bir şey..
yorumuma eylem katamıyorum.
"cehennemin olurum yanındayken, uzak dur benden" yazamam ben.
kaçıyorum kendi cehennemimden ve yeni bir cehennem yaratıyorum kendime senden uzaktayken.
insanlar ve isimlerden kopuyorum.
ismini bağırıyorum sayfalarca, sen bir salaksın ve "bağırmak değil seslenmek" diyorsun bana. ismini sildim ömrümden.
peki ya sen?
ismini susucam sayfalarca.
yasımı böyle tutarım ben, kör bir ceylan artık özelliksizse sence, ki öyle, ben yasımı ismini susarak tutarım.
yüzüne tüküreceğim ama tükürüğümü unuturum ağzımda
sana bakınca.
küskünlüğüm var kahkahamda..
asla anlamayacaksın sen, ne sesten ne sessizlikten..
hoşçakalmaktanbahsetmebana!

11 Eylül 2007 Salı

bu da okunsun


YALANDAN..


babam köpeği dışarı çıkarmazsam beni dövebileceğini söyledi. çünkü eve işedi diye köpeği dövemezmiş. köpeği dışarı çıkardım. babam beni hiç dövmeyecek. yalan söylüyorum. babam bana böyle bişi demedi. bizim köpeğimiz yok. benim babam da yok. ben de yoktum zaten orada.. yalancı değilim ben. kimsenin beni sevmemesi garip. oysa ben iyi bir kızım. beni babam yok diye sevmiyorlar. sanırım ben gene yalan söyledim. ben neden bozuğum?
neden defosu bariz bir kot gibi sırıtıyorum diğer kotların yanında?
5 yaşındayım. saçlarım kısa. ayaklarım çıplak. hastayım, öksürüyorum hep, nefesler sığmıyor ağzımdan. benim ağzım neden hep çok küçük? kelimeler de sığmadılar sonradan.. ayaklarım çıplak ve üşüyor. üzerimde mavi sabahlığım var. bir melek olduğumu fark edemeyecek kadar küçüğüm. o küçük odada, ayakta durmuş ağlıyorum. gece, karanlık.. habire ağlıyorum. ve başım omzuma düştüğünde, yani ben ağlamaktan yorulup uyuyakaldığımda, babamın sesi "uyuma!, uyumicam diyordun!" ve ardından yanağımı acıtan bir tokat..çığlık olmuş ağlayışım..
köpeği gezdirdim, yalan bunlar,
babam yok benim.

SuperMan

aynı bedende yaşayan clark kent ve superman gibiyiz..

ben gözlüklerle öpüşmeye mahkumum,
sen donunu pantalon üzerine giyecek kadar salak olmaya..

10 Eylül 2007 Pazartesi

öyle yıllardı ki yaşanan, tanrının bir çok kopyası yapılmıştı ve herkes tanrı sanıyordu kendini..
tanrının onca özelliği arasından sadece kendini hep haklı görüşünü benimsemişti insanlar..

hayvan


yazar,


insan denen hayvanların


en yalnızıdır.


L. Durrell

03.03.98

bu kalabalığın içinde boğulmayan bir tek sen varsın sanırım. İnsanlar geçmişlerine ve geleceklerine dair söylecek tek bir söz bile bulamazlarken sen bilmesen de ardından ne hikayeler yazılmakta. Sense ardında bıraktığın insanlara aldırmadan, uzaklara yeni hikayeler yazdırmaktasın.
Sabıkam yalnızlıktan..
Seni düşünmeden edemeyen kısır döngü bir ruh hali içindeyim. Kapı kapı, sokak sokak gezmekteyim ardında bıraktığın yollarda. Duydum ki sen de kapı kapı, sokak sokak gezmekteymişsin. Ben gezdiğim kapı ve sokaklarda seni arar iken, senin neden gezdiğin meçhul imiş..
Su içerken bile yoruluyorum buaralar. Havayı güzel gördükçe kapalı kapılar ardına kaçıyormuşum ben. Su içerken neden yorulduğum da meçhulmüş, neden kaçtığım da..
Eşiğindeymişim susuzluğun, açlığın, işsizliğin. Bilmeden dolaşıyormuşum yine de, teslim olmuşum yine kendime, kendim ne derse yapıyormuşum. En kötü belaları kendim takıyormuş ardıma, ben fark etmesemde kendim çekiyormuş beni, tam da bokun ortasına. Kendim uykularımdan etmiş beni, tam da en mutlu hülyaların ortasında. İşte bu yüzden kendimden nefret eder olmuşum.
Dün gece seni ışıklı resmin altında görmüşler. Elinde sigara, aklında bir yığın yığınla.. susmuşsun onları görünce, dünden bu yana akıllarında kalan bir tek o acı gülümsemen olmuş. Milyonlarca geri dönüş varmış gülüşünde, yolunu bulamayan. Yarım kalan bir çok gece varmış.. derin bir nefes çekip sigarandan ardına bakmadan çekip gitmişsin umarsız. Ardındakilerin gözü yerde, yanan izmaritinde kalmış, yarım bırakmışsın onu da..hareketsiz bakakalmışlar ardından bir süre ta ki “kendim” hadi gidelim diyene dek..
Zaman uzamış, uzadıkça başlamış sıkıntılı günler. Tüm kıpırtılar dingin birer huzursuzluğa bırakmış kendini. Herkes derin bir uyku bulmuş kendine. Uyku uzadıkça uzamış. Tüm rüyalar dingin birer ruhsuzluğa bırakmış kendini. Susmuş herkesin iç sesi.
Canım sıkılmış, uyanmışım.
Işıklı resmin altına gitmişim. Bakmışım, dün dediğim günler yıl olmuş. Bekleyip durmuşum ışıklı resmin altında, ne idüğü belirsiz bir umutla. Arkadaşlar görmüşler beni ışıklı resmin altında. O günden akıllarında kalan kalan bir tek o acı gülümseme olmuş. Milyonlarca geri dönüş varmış gülüşümde, yolunu bulamayan. Yarım kalan bir çok rüya varmış.. elimdeki sigaradan derin bir nefes çekmişim, o sırada annem gelmiş. Elimdeki sigarayı bitiremeden atıvermişim yere, arkadaşların gözü yerde yarım duran izmarite takılmış.
Bir gün garip bir afakan musallat olmuş bana sonra. Dışarı çıkmışım. O gün seninle görmüşler beni. Seni de beni de son görüşleri olmuş bu. Aynı masada oturmuş sigara içiyormuşuz. İçmek için zorlamanın anlamı yok deyip, yarısında atıp, kalkmışız..Hikayemiz de bizim gibi yarım kalmış..

Roma bir daha ne zaman okadar turuncu olur? (’98)

Hayır çocuk hayır, artık kurmuyorum o hayalleri.. çocukluk düşlerim bunlar, kanlar içinde yerlerde yatıyor. Sorumlusu kim?
Kim parçaladı benim ellerimi, tırnaklarımı kim yedi?
İnan artık gitmek istemiyorum o kimseyi tanımadığım, kimse tarafından tanınmadığım yerlere. İnsanlar hep aynı, her yerde..
Kaçacak bir yer olmadığını anladım ben, kendinden kurtulamadığın sürece..
Saate bakıyorum, akrep kendini sokmuş, yengeç bacaklarını bir trafik kazasında kaybetmiş olsa gerek. Ben kendimi hangi gecenin hangi rüyasında unuttum kim bilir, ki gündüzler bunca yabancı bana.
Hayır, gitmeyeceğiz.
Ben ayakkabı bağcıklarımla bağlıyım hayata, sen göz kapaklarınla.
Yani dediğim o ki, siktirip gideriz istesek de, gitmeyeceğiz.
Gözlerini aç ve iyice bak içimde taşıdığım ayağı kırık at, kanatsız kuş, kızım. Bakın iyice; insan topraktan gelmiş, çamurdan maske yapıyor yüzüne.
Gidilecek bir yer yok yani..
Şimdi vurup kapıyı çıksam şu evden, tek sigara alacak paramın olmaması, otobüse binecek paramın olmaması, bunlar değil mesele..
İşte bak, sevgili ayağı kırık at, ayağının kırılmasına sebep olan insandır ki ayağın kırık olduğu için seni vuracak olan da o’dur..
İyi bak, ama asla göremezsin yüzünü..
İste bak sevgili kanatsız kuşum, kaçamayasın diye kanatlarını kesip de kafesinin kapısını açık bırakan insandır, yani sana hem kaçma şansı veren hem de özgürlüğünü elinden alan.. ve senden ötmeni bekleyen de yine o olacaktır..
İyi bak, ama asla göremezsin yüzünü..
İşte bak sevgili kız çocuğum, bunca canının yanmasına sebep olanlar, tüm bunları görüyor olmandır ama aldanma gördüklerine, ki hepsi aslen birer çamurdan maskeden ibaretler..
Ve nereye gitsek, içimizde bir roma yanar, söndüremeyiz..

okunsun


www.stuckonrewind.blogspot.com

k.i.

sana bugün bir mektup yazdım:
en çok
en çok güllerden söz ettim
saydam, renksiz, özgür güllerden
bir gül olmak korkusundan
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
sağda solda yakılıp unutulmuş sigaralar
"canım.." diye başlanıp
yarım bırakılmış bir sürü kağıt parçası
ruh parçası
aşk parçası
buğu parçası
haz parçası
paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
biliyor musun ben daima
kışları saklanırım kan
kan öldürür açıkçası
sana bugün bir kurban kestim
hala ağrıyor ve akıyor bileklerim

2 ('98)

Bu nasıl bir boşluk anlatamam sana.. şu yüzüme vuran güneş, üşüyen ayaklarım ve çalan müzik hep benim dışımda benden birer parçalar.
Bense buradayım. Ne ilk ne de son kez yalnızım. Sen de son giden değilsin biliyorum.
Yürüyüşüm, bu kahverengi yapraklar arasında, kalın kalın kazaklar giyişim hep kaybettiğim bir inciyi bulmak için çırpınışlarım sana anlamsız geliyor artık.
Hem ben şimdi kendimi bok gibi terk edilmiş hissediyorsam, sırf hayatla bağlarımı kopartmamak için oraya buraya fotoğraf yapıştırıyorsam, yazamıyorsam yani düpedüz yaşamıyorsam, hepsi benim suçum değil mi?
Kadere inanmam oysa ben.. kader olsa olsa bir hamurdur insanın eline şekillendirsin diye verilen..
Yani dediğim o ki; ben şimdi burada an be an ölürken aslında suçlu benim.
Sen hiç bir şey yapmadın.
Sana gittin de diyemem, çünkü biliyorum aslında hiç gelmemiştin.
Oysa ben sahiplenen, kendine saçmasapan sorumluluklar yüklemeyi zevk edinmiş ben, son “bakanlık” görevim olarak seni görmüştüm. Mutfağa girip yemek yapmaya uğraşırken hep iki kişilik yapmamın, küçücük masama hem 2 çatal, 2 bardak koymamın sebebi aç olduğunu düşünmem ve kendimi senden sorumlu hissetmemdi. Ama ben kendinden sorunlu bakanım. Hatta bakamayanım ben..
İki sayısını hiç sevmiyorum. İki deyince hep sen ve ben. Oysa üçe geçtiğimde değişiyor, ben, en yakın arkadaşım ve onun sevgilisi oluyor üç. İki tadevülden kalksın. Kendi kendi ile çarpılıp toplanınca 4 eden başka bir sayı bulunsun derhal.Ya da daha iyisi, unut gitsin..

“hayatın neresinden dönülse kardır” (15.08.98)

evet gece. Gelmek bilmeyen uyku, bitmek bilmeyen yazma isteği.. tek bir şeyi düşünmekten oldukça yorgun düştüm oysa. Kendimi tuhaf bir labirentte gibi hissediyorum. Bu labirentte ben fare ya da peynir değilim, olsa olsa labirentin tabanı! “vazo ve gül” isimli tabloda, vazodaki suyum, kimsenin varlığını düşünmediği. Silik ve isilik herhangi bir karşıtlık anlamı taşımıyor oysa. Ve zenciler avuç içlerini yakmak için güneşlenmezler aslında. Ben bu gece saçmalamak için uyanık kalmış değilim.
Bir başkasının kelimelerinde bulmak kendini, yeniden yeniden.. kaybedip kaybedip bulmak.. biraz müzik sesi, ki; fonda ve ellerine geçmişini bırakıp, kaçıp gidiyor. Biraz iç sesin, ki; sayıklamakta halen hiç bilmediği birinin adını. Gözlerim yanıyor, ateş yok/duman çıkmıyor. Ben yoruldum hakkımda onlar konuşurken, cevabım yok pek, yapmışımdır mutlaka, önümüzdeki yıllar için de bundan başka cevabım yok. Yoruldum çünkü çok, suçlardan, suçlamalardan, suçlanmalardan. Taşımaktan bıktım benim olmayan yükleri. Kanatlarımı açıp [gibi yapıp] uçup [gibi yapıp] gideceğim buralardan, çoook uzaklara..

9 Eylül 2007 Pazar

sbb'den

bukulebilitesi yuksek olan insanlar bulanik cikarlar. iyi kontralari vardir. mum arkasi guzelleridir. alkolungevsek oyuncularidir. kimi zaman hayalcilerin utopik sevgilisidirler. onu gormek istedigi gibi goren insalarin paraziti fantastik yalancilardir.su gercek anlasilmali. bukulmez gibi gorundukleri surece sevilirler

(bu başarılı çıkış ile bana rigid'in flexible'dan neden daha iyi olduğunu kanıtlayan dostuma buradan teşekkürü borç bilirim :))

ihtiyaçtan satılık

mevsim değişikliklerinde, saçlarımız dökülür. mevsim değişikliklerinde, insanlar dışarıdan içeriye geçerler, bu evlerine kapanmadan hemen 1 önceki adımdır, yakalanması gereken bir dönemdir, yaza kadar vedalaşmak gibidir, vedalaşmadan.. kışın işler seyrek karşılaşmalara kalır.. battaniyeler çıkar, pikelerden hemen sonra, yorganlardan az önce..battaniyeler deniz gibidir, gölden büyük okyanustan küçüktür, bir habercidir; kış gelmek üzeredir, yaz bitmiştir. o arada anlamanıza yardım etmek ister gibidir. yağmurlu günlerde örtünce şöyle bir, işte sonbahar geldi demektir.. karelisi vardır, poları vardır, genelde yumuşaktır, kimi dalar (dalamak tam olarak ne demektir, insanlar meyve ağaçlarına dalar, battaniyeler insanlara..). bir çeşit yaşlılık gibidir battaniye, dizlerin üzerine örtüldüğünde.. serilip üzerine oturulur parklarda. pikeye benzemez mesela bu açıdan da, (pikeler parklara götürülmez)..ankara'ya kış küt diye gelmez, sonbaharı yaşarsın önce uzun uzun, çok yağmur yağar, çok çamur olur, çok gridir hava, gri ve koyu gri ve açık gri ile füme mesela gündelik yaşamın renkleri olur hemen ankara'da. siyah da sever insanlar ama, allah korusun kedi kesiyor derler diye, korkarlar mı baştan aşağı siyah giymekten acaba? ankara'da insanların üzerinde bir tedirginlik.. ya yanlış anlaşılırlarsa? anlaşılmamaktan bu kadar korkmazlar, en çok yanlış anlaşılmaktan korkarlar insanlar, (doğrudur belki de böylesi, doğrulardan ben pek anlamam doğrusu..)
masallar anlatmak için, ankara doğru şehirdir, masallardan uzak olanlara (ki mesela istanbul uygun değildir, istanbul masalın kendisidir, içinde yaşayanlar yazarlar masalları..) masallar anlatılır bu şehirde. yine de enteresandır mesala, bir sürü ankaralı hatırlayamayız, 40 kat serili yatağının altında duran bezelyeden rahatsız olup da bütün gece uyuyamayan prensesin masalını bir türlü..
en sonunda gece olur, sonbaharda varsa merserize hırkalar giyilir, eve yürürken üşünülür, kış geliyo galiba denilir, ki bu da bu şehrin en güzel zamanıdır zaten, sevinilir..sevinilsin..

officially fall..

ankara için sonbahar vakti.. pazar sabahı olsun, demleme çay içilsin, hırka giyilsin..böyle de mutlu olunur ve sanırım sonbahar en çok bu şehre yakışıyor.. sıkıcılığına bir sebep oluyor sonbahar!

gelen..

:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:42:
instead of writing to the blööög
:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:43:
"oh i messed these. comfortablly numb. knowing that everyon's somehow disturbed. happy to be heree we aalll think. reading ginsberg. taalkin of marriages. thinkiin of us not being there. but eing in here right now as the reality.
:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:43:
wishiing of not being these.
:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:44:
wee are happy.
:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:44:
fake? or fate?
:: tencere sonu böceği :: gönderdi 09.09.2007 01:48:
"oh i messed these. -> missed

6 Eylül 2007 Perşembe

krezip

şehre sırıtmak dedikleri nedir ki.. tanımadıklarına, tanıdıklarına, bildik ve bilmedik binalara,

inşaatlara, sabah 4 trafiğine sırıtmak mesela durduk yere, ki durduk yere yapılan her hareket gibi bunu da deli'ye yakıştırırlar..yine de olmaz mı ki başkalarına da? durduk yere, ortalık yerde, sırıtmak birden bire..

3 Eylül 2007 Pazartesi

uyurken üzerini örtmek

kişinin, kendisi uyumakta iken, yanındakinin üzerindekini örtmeye çabalaması hava sıcaklığı 40 derecenin altındayken caizdir, 10 derecenin altındayken farzdır. bu istemsiz yapılan hareket sonucu sıcak gecelerde daralan taraf, üzeri örtülmeye çabalanan taraftır ve isterse üzerini açmakta özgürdür, isterse üzeri örtülü kalıp buhran da geçirebilir, kişisel zevklerle ilgilidir.

alışkanlık

edinildiği hızla kaybedilseydi..

fena mı olurdu?