7 Ocak 2008 Pazartesi

bazen in 1997

bazen yazacak olursun, başlayacak kelimeyi bulamazsın. bir mektuptur bazen yazdığın, bazen kendine yazılmış öylesine yazılardan. ya da sana kalacak, başkasına yazılmış olanlardan. asla bulamazsın uygun kelimeleri, uygun kelimeler yoktur çünkü..kelimeler anlamını yitirir yazar yazmaz, bitince hiç bir yazdığını beğenemezsin, kelimeler kaybolur sanki..

bazen hapşurduğunda yalnız başına, sıcak bir çok yaşa duymak istersin. Ve duyamayınca kızarsın yalnızlığına, sana çok yaşa demediği için.

Bazen bir gürültü duyarsın, bir gürültü duymak isterken tam. Ama gidip bakacak cesareti bulamazsın kendinde, “ya beklediğimse gelen” diye..

Bazen telefon beklersin, o telefonunu bilmezken bile. Çalmayan telefonun gaipten gelen zil sesini duyarsın, o olmadığını ve olamayacağını bile bile ümitle açarsın telefonu. Yine de o değil diye hayal kırıklığı yaşarsın..

Bazen gecenin bir körü şarkı tutarsın radyodan “2. çalacak şarkı benim olsun” diye, sonra yüzmilyon şarkınızdan biri çalar ve sen kendi kendine “şu spikerler yok mu” geyiği yaparsın..

Bazen okadar yalnızsındır ki kendi kendine bile geyik yaparsın. Kendine anlatırsın birbir bugün olanları, kendin şaşırır, sen gülersin..

Bazen uyku tutmaz geceleri, canın sıkılır, uyuyamazsın. Yapacak hiç bir şeyin yoktur, uyuyamamanın da ötesinde yatamazsın yerinde. Koyun saymaya çalışırken gülme tutar, koyunları ters atlatmaya çalışırsın çitlerden hayalinde, isim koyar ayırt etmeye çalışırsın koyunları hayalinde..

Bazen aynalar bile yabancıdır, ellerin bile.. en dost kalem bile tanıdık değildir sanki, kağıtlar kaygan olur, yazamazsın. Her şey küser sana, bir kedin kalır, bir kedin olmadığına yanarsın, kedileri hiç sevmesen bile..

Bazen kendini bile sevemezsin, işte en kötü zaman olur ozaman, kendinle kavga eder, küsersin. “Niye yaptın?” dersin, o sanki bunu soran bir yabancıymış gibi “Sana ne?” der, “Sana hesap mı vericem?”..

Bazen abuk bir defterin arasından bir kuru gül düşer, bir kenarı ısırılmış.. Dalıp gidersin uzaklara, bir taksiye binersin, biri elindeki gülü ısırır, küsersin. Sonra o gül abuk bir defterin arasında kurur, gülü veren de ısıran da kaybolur. Gül düşer, onlar solar. Gülü yerine koyarsın, onları hayır..

Bazen kulağın çınlar ve kimin çınlatıyor olabileceğini düşünürsün. Hakkında konuşuyor olabilecek birilerini arar, bulunca mutlu olursun..

Bazen aranmak istersin kendince özel bir günde. En alakasız insanlar bile arasın istersin, hiç hatırlamadığın birilerince aranmak istersin. Çalmaz telefonların, dışarı çıkarsın telefon hiç çalmasa bile bunu bilmemek için telesekreteri kapatarak, kendini gene de avutamazsın..

Bazen en kötüsüdür unutulmuşluk, unuttuklarına bile seni unuttukları için kızarsın..

Bazen bir fotoğraf bin çeşit anıyı getirir aklına. Bazen bir anın bin çeşit fotoğrafını çekersin. Ve bir gün bir albüm karıştırılırken yerleştirilmiş fotoğraflar dökülür yerlerinden kucağına, yüzünü bile görmek istemediğin birilerine kızamazsın, kurtulduğuna şükrettiğin o elleri özlersin, için kurur birden bire, dokunsan kuru yaprak gibi dökülür, dokunamazsın..

Bazen sırf birileri ile karşılaşmak için dışarı çıktığın bir günd, bir tane bile tanıdık göremezsin. Hiç kimseyi görmek istemediğin bir günde ne kadar tanıdık varsa hepsini görürsün ve bu okadar iyi gelir ki şaşarsın…

Bazen güneş batıdan doğar. Sadece sabaha kadar oturanlar görür bunu, kimseye söyleyemezler nasıl olsa inanmazlar diye, sen de susarsın..

Bazen hiç kırmak istemediğin birini kırarsın. Özür bile dileyemezsin. Verdiğin sözde duramazsın. Ve o susar ve onun sessizliği her şeyi bozar, oyunun sihri kaçar. O artık kırık bir vazodur, yapıştırırsın, çatlakları görünür..

Bazen hiç kırmak istemediğin ama kırılmış birinin şarkısı başlar gecenin bir köründe, onu hatırlarsın ve yine üzülürsün, onu üzdüğün için..

Bazen yitirdiğini sandığın birini yitirmediğini görmek ne güzeldir..

Bazen herkesin sevdiği ama kimsenin söyleyenini bilmediği bir şarkıyı kimin söylediğini bilmek ne eğlencelidir..

Bazen bir kuşun omzuna konması ne çok anlama gelir..

Bazen birileri senin anlamadığını zannederek oyunlar oynarken onlardan bile daha iyi anlamak ne tatmin edicidir..

Bazen sen yağmur yağsın diye içinden geçirirken Tanrı’nın günlük güneşlik bir havada dolu yağdırması ne büyük bağdır seninle O’nun arasında..

Bazen susarsın ve anlaşılmayı beklersin, bazen yazarsın.. Ne büyük bağdır biri tarafından anlaşılma yanılgısına kanabilmek..

Bazen bir susanın gözlerinden anlamak da öyledir, onun söylemediklerini…

Bazen söylemek isterim ne hissettiğimi. Bazı bazı içimden nelerin geçip gittiğini, yapamam.. Anlaşılmayı beklerim, anlamazlar ki.. Yazarım ben de bazen. Hiç durmadan yürüdüğümü ve bir gün varacağımı ve orada bir parti olduğunu yazarım. Ordasın değil mi?

Bazen senden bile şüphe ederim. Ve sen, tam ben telefona bakınca ararsın, tam ben “keşke şimdi” derken çıkarsın karşıma, tam elimi uzatırken boşluğa, tutarsın elimi ve ben kızarken yalnızlığıma bana “çok yaşa” demediği için, “çok yaşa” dersin sen. Yalnız bir akşam yürürken sokakta, sokağın diğer ucundan yürürsün bana..

Hiç yorum yok: