10 Eylül 2007 Pazartesi

Roma bir daha ne zaman okadar turuncu olur? (’98)

Hayır çocuk hayır, artık kurmuyorum o hayalleri.. çocukluk düşlerim bunlar, kanlar içinde yerlerde yatıyor. Sorumlusu kim?
Kim parçaladı benim ellerimi, tırnaklarımı kim yedi?
İnan artık gitmek istemiyorum o kimseyi tanımadığım, kimse tarafından tanınmadığım yerlere. İnsanlar hep aynı, her yerde..
Kaçacak bir yer olmadığını anladım ben, kendinden kurtulamadığın sürece..
Saate bakıyorum, akrep kendini sokmuş, yengeç bacaklarını bir trafik kazasında kaybetmiş olsa gerek. Ben kendimi hangi gecenin hangi rüyasında unuttum kim bilir, ki gündüzler bunca yabancı bana.
Hayır, gitmeyeceğiz.
Ben ayakkabı bağcıklarımla bağlıyım hayata, sen göz kapaklarınla.
Yani dediğim o ki, siktirip gideriz istesek de, gitmeyeceğiz.
Gözlerini aç ve iyice bak içimde taşıdığım ayağı kırık at, kanatsız kuş, kızım. Bakın iyice; insan topraktan gelmiş, çamurdan maske yapıyor yüzüne.
Gidilecek bir yer yok yani..
Şimdi vurup kapıyı çıksam şu evden, tek sigara alacak paramın olmaması, otobüse binecek paramın olmaması, bunlar değil mesele..
İşte bak, sevgili ayağı kırık at, ayağının kırılmasına sebep olan insandır ki ayağın kırık olduğu için seni vuracak olan da o’dur..
İyi bak, ama asla göremezsin yüzünü..
İste bak sevgili kanatsız kuşum, kaçamayasın diye kanatlarını kesip de kafesinin kapısını açık bırakan insandır, yani sana hem kaçma şansı veren hem de özgürlüğünü elinden alan.. ve senden ötmeni bekleyen de yine o olacaktır..
İyi bak, ama asla göremezsin yüzünü..
İşte bak sevgili kız çocuğum, bunca canının yanmasına sebep olanlar, tüm bunları görüyor olmandır ama aldanma gördüklerine, ki hepsi aslen birer çamurdan maskeden ibaretler..
Ve nereye gitsek, içimizde bir roma yanar, söndüremeyiz..

Hiç yorum yok: