13 Şubat 2009 Cuma

^ orsa ^


aslında yazacak çok şey var, şimdilik içimde birikiyorlar. öncelikle bu yukarıdaki manzarayı laf olsun diye koymadım, sınavları verdim, kaptanım.. bir anda hayatımda başlayan hayvan gibi yoğunluk bir miktar sona erdi.

ancak iş yoğunlaştı bu seferde fazlaca, bu sebeple ne okumak istediklerimi okuyacak ne yazmak istediklerimi yazacak zamanım yok, yetmiyor.. ama www.444dergi.com adresinden sipariş etmiş olduğum yarı fiyatlı dergilerim teşrif ettiler, onlar beni hem mutlu hem de meşgul etmeye başladılar.

akşamları evde tv açma yasağı başlattım. izlenecek mühim, iyi bir şey olmadıkça tv yok, en azından benim hayatımda yok. evde yeterince alan olması sebebiyle, dileyen başka bir kısma kaçıp orda izleyebilir nasolsa..

bi de dergilerle birlikte www.nespresso.com adresinden gelen kahveler üzerine tuz biber oldu desem ters bir manaya çıkıyor, daha "tatlı" bir anlatım arıyorum ama aklıma gelmedi, ya da sevgili palahniuk'un dediği üzere "en doğru kelime bu olmayabilir ama ilk aklıma geleni".

yarın sabah "bolu dağında kahvaltı" isimli 1. çalışmamız, ardından m.'nin almak istediği teknenin incelenmesi ve akabinde ataköy marina'da yapılacak olan teknelere bakıp ağız suyu akıtmaca turumuz başlıyor. 6'ya 5 kala başlıyor olması acıklı da olsa şikayetim yok.. devamında bir de "heybeli adada yağmurdan kaçıp doluya tutulmaca" var, bütün haftasonu lodos esecekmiş (lodos neymiş, güney batıdan esen rüzgarmış..) (güneybatı neymiş, marmarismiş, marmaris havasını belki bana getirirmiş...)

akşam uykusuzluğu giderebilme çabası içerisinde kör vakitte açtığım televizyonda pkk tartışması vardı, bitmeyen tartışma.. can ataklı isimli gazeteci bir süre evvel benim bir sözlükte yazmış olduğum "kürt sorunu" entrysine çok benzer bir şey söyledi, aslında olay "türk sorunu". gerçekten böyle değil mi?

uykusuz bir gecenin ardından yine de bugün kendimi iyi hissediyorum. dün bütün gece aklımda f. vardı. 3. ay bitti.. zaman çok acımasız, ama yaşayana mı ölene mi belirsiz..

daha evvel aklıma gelmemiş bir takım tuhaf hatıralar yerlerinden çıktı, geldi, bana yine seni getirdi. elimde valiz sahile "düştüğüm" gün karşımdan otobüs biletini sallayarak bana koşuşuna gülsem mi ağlasam mı bilemeden tavanı seyrettim..özleyebildiğim tek şey sensin hala, ama belki de "badem gözlü" seviyesine terfi etmiş olmandan bu bilmiyorum. nitekim ölü olman itibariyle artık beni ciyak ciyak bağırtamıyor, sinirden ağlatamıyorsun..her halükarda, seni çok seviyorum.

dolunay zamanı, özellikle daha bir sen oluyor günüm gecem. hem "ay dönümüne" rastlamasından (11-12 Kasım geceleri öyleydi) hem de evvelinde dolunaya denk gelen marmaris gecelerimin biralı, sohbetli güzel hatıralarından.. daha çok nasıl mümkün bilmiyorum ama sanki daha çok seni düşünüyorum, özlüyorum ve ağrıyor kalbim..

dediğim gibi, yazacak çok şey var aslında, birikiyor içimde, iyi oluyor birikmesi. şimdilik bir son verip dünyayı kurtarma görevime geri döneceğim (bir firmaya fiyat teklifi göndereceğim ve katalog çevirmeyi sürdüreceğim).

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya, canım ellerini tutmak isterse...

Evet sevgili,

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

Can Yücel

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınızı çok beğendim =))
Bu tarz yazıları okumaktan hep keyif alırım ama sizin yazınızdan ayrı bir keyif aldım =)) Çünkü sizin olayları yansıtış biçiminiz farklı ve güzel =))
Mutlu kalın ;)

shadowboxer dedi ki...

teşekkür ederim.

siz de öyle kalın.