7 Ağustos 2009 Cuma

yalan söyle..

ne demiş?

"%5 civarı bir kısmınız hariç hiçbiriniz evrensel ölçülerde güzel değilsiniz. Rus ırkı diye bir ırk var bu dünyada. %30 cıvarı bir kısmınız dışında hiçbiriniz kültürlü, akıllı falan da değilsiniz. Hem güzel hem akıllı olan %1’lik kısmınız dışında hiçbiriniz istediğiniz her erkeği elde edemezsiniz. Neredeyse hepiniz bir hayal dünyasında yaşayan kontrol manyağı insanlarsınız. Senaryosunu sizin yazdığınız bir filmde oynuyor gibisiniz. Film senaryo dışına çıktığında nevrotikleşiyorsunuz. Film de genelde senaryo dışına çıkıyor. O nedenle mutsuzsunuz. Sizi mutsuz eden adamları esasen sizler yaratıyorsunuz. Dürüst adama kesinlikle katlanamıyor, çok sıkıcı buluyorsunuz. Bu da çok normal çünkü gerçek çoğu zaman sıkıcı zaten. Normal olmayan, katlanamadığınız halde dürüst adam talep etmeniz."

ne demiştim?

"bana öyle bir yalan söyle ki, ömrümce sürsün doğruluğu"

yani ne demek?

sığ yalanlar, başarısız yalancılar, doğrucu davutlar, hayalgücünden nasibini almamışlar yerine,

ne aradığımız belli değil mi?

değil mi gerçekten?

10 yorum:

Selim Isik dedi ki...

Şairden ve şiirden anlamayan bir insanım ben. Yalanın doğruluğu gibi paradoksal bir kavrama basmıyor kafam. Kadınları anlamak konusundaki tüm yetersizliğimle söylüyorum: Hayır ne aradığınız belli değil :)

Bu bana çok sevdiğim bir Cemil Meriç sözünü hatırlattı. "Bana hakikati değil, muradını söyle. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil. Çünkü her yalan bir yaratış."

Yalanı, doğruyu bırak da muradını söyleyebiliyor musun sen bana onu söyle :)

shadowboxer dedi ki...

yalan, yalan olduğu ispatlanana kadar doğrudur. bu sebeple gerçek kadar kuru ve sıkıcı değildir. ancak ortaya çıktığında "yalan ve yalancı" kavramlarında ortaya çıktığından, bana ömrümce doğruluğu sürebilecek bir yalan ile sürdürebilecek bir yalancı gerekmektedir. olmak istediği gibi görünen de tercih sebebidir :)

muradımı annem söyledi demin, mirasyedi olucakmışım, muradım oymuş.

ben bişi diyemiyorum..

Selim Isik dedi ki...

:) Bence olmak istediği gibi görünen değil de senin istediğin gibi görünen tercih sebebi olabilir. :) Bu da benim senaryosunu kendinizin yazdığı bir filmde oynuyor gibisiniz tezimi doğruluyor :p

Murat konusundaki kaçak güreşini ise anlayışla karşılıyorum :) Çünkü benim de sağlam bir cevabım yok.

enes güler dedi ki...

"bana öyle bir yalan söyle ki, ömrümce sürsün doğruluğu"

bu da zaten yeterince nevrotik :)

shadowboxer dedi ki...

ömrünce doğruluğu sürecek bir yalanın nevrotik olan kısmını çözemiyorum..

"hayal dünyasında yaşıyor bu çocuk" dediler yıllarca, onun da sakıncasını anlayamamıştım..

gerçeklerden daha güzel, daha parlak, daha mutlu ise ve ben de tüm bunlara sahip isem, yahut "sahip olduğum yanılsamasını" koruyabiliyor isem, ne sakıncası var?

işte kilit bu, bunu koruyabilmek..
bu sebeple ömrümce sürmeli o yalanın doğruluğu..

gerisi hikaye diycem ama değil, berisi hikaye, gerisi beni alakadar etmiyor.

Selim Isik dedi ki...

Sevgili Shadowboxer,

Benim nevrotikliğime ya da senin nevrotikliğine işaret edecek varsayımlar var. Varsayımlar üzerinde anlaşamadığımız için üstüne kurduğumuz cümlelerde de anlaşamıyoruz. Ben diyorum ki, dünya kaotiktir, Çindeki bir kelebeğin kanat çırpışları Amerika sahillerinde tayfun çıkarabilir. Sen diyorsun ki, dünya saat gibidir kaça kurarsan o saati gösterir. Ben quantum oluyorum, sen Newton; ben kaotik oluyorum, sen determinist; ben kaderci oluyorum, sen devrimci; ben huzur istiyorum, sen zafer.

Şimdi diyorsun ki bana öyle bir yalan söyle ki, doğruluğu ömrümce sürsün. Bu cümlenin altındaki temel varsayım nedir? Dünyada gerçekleri saptırmanın mümkün olduğu varsayımıdır. Yalanın ömür boyu sürecek doğruluğunu kim sana nasıl garanti etsin? Truman Show kursan gene sonunda adam denizin bittiği yeri buluyor.

Sevgili Shadowboxer,

Hayal ile gerçek arasındaki farkı yaratan şey yaşamın kendisidir. Çünkü yaşam fiziktir ve kaotik ya deterministik yasaları vardır. Havaya attığın topun hep yere düşmesi sana sıkıcı geliyor diye topları helyum gazıyla doldurabilirsin, ama helyum gazı tükenince o top yine aşağı düşer. Sen istiyorsun ki ben topun yere düşüşünü görmeyeyim de top düşse de olur düşmese de. Görmeyeceğini kim sana nasıl garanti etsin. Yani sana kimse doğruluğu ömür boyu sürecek yalanı söylemeyi başaramaz.

Kontrol manyaklığı dediğim şey tam da bu işte. Bununla ilgili bir karikatür vardı. Bir çift deniz kenarında otururken dev bir dalga üstlerine doğru gelirken, kız çocuğa “Tanıl birşeyler yap” der. Tanıl da mal mal bakar ıslanırlarken ve derki “napayım, uçurayım mı seni?”

Sevgili Shadowboxer,

Titanik ilk yapıldığında, yapanlar asla batmayacak bir gemi yaptıklarını söylemişler. Intel’in kurucusu ev bilgisayarlarında 640 k’dan fazla ram ihtiyacı olmayacak demiş. Eski çağda insanlar dünyanın bir öküzün boynuzları arasında duran bir tepsi olduğuna inanmışlar. Sana doğruluğu ömrün boyunca sürecek yalanı söyleyebileceklerini ancak bunlar iddia edebillir, o da sadece yalanı doğru sandıklarından.

Sevgili Shadowboxer,

Yaşadığının zaten ömrün boyunca süren bir yalan olmadığını nereden biliyorsun? Niye takılıyorsun doğruymuş, yalanmış, gerçekmiş? Sen muradını bil, onun peşinde koş. Çıkan yalan ya da gerçek engellerle mücadele et. Senden zaten kimse mavi ile kırmızı hap arasında tercih yapmanı beklemiyor. Mavi gerçekleri elinin tersiyle itip kırmızı yalanların içine düşmen gerekmiyor.

“Bana hakikati değil, kendini ver. Kendini, yani rüyanı. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil. Zaten nasıl olduğunu, ne olduğunu biliyor musun? Her yalan bir yaratış. Hakikat, kaderin imzasız mektubu.”

shadowboxer dedi ki...

Sevgili Selim,

Öncelikle yazdıkların arasında %100 karşı çıkabileceğim bir tek cümle var: "ben huzur istiyorum, sen zafer." Oysa tam olarak istemediğimi anlatmaya çalıştığım şey bu idi, demekki çok da başarılı olamamışım ifade etme çabamda. Tam olarak istemediğim şey zafer ve istediğim de huzur demeye çalışırken çıkan sonucun bu olması şaşırtıcı mı üzücü mü bilemedim. üstelik mevcut durumda elimde hem huzur hem de zafer olmadığını da göz önüne aldığımızda senin cümlen yanlış, benimse sonucum hüsran oluyor :)
Demem o ki; ben de huzur istiyorum ancak istediğimiz yer, yön, şekil farklı belki de.. sen benimkine bu sebeple zafer diyor olabilirsin, ben de seninkine sıkıcı diyebilirim bu durumda.

Sevgili Selim,

Demişsin ki; "Sen istiyorsun ki ben topun yere düşüşünü görmeyeyim de top düşse de olur düşmese de."
Evet yazdıkların içerisinde %100 doğru diyebileceğim yorumlardan bir tanesi bu. Tüm bu gerçekler ile; hayatın gerçekleri adı verilen ve beni sonsuz derecede sıkan, uçuyor olduğundan mutlu olduğum topların düşüşü, kurallar, kanunlar, çirkinlikler, ter kokuları, insan kaprisleri, ölümler, hastalıklar, afetler, haberler, kürt sorunu, fransız ihtilali, bana faydası olmayan bir takım kilise papazları ile ya da iyi söylenememiş olduğundan daha da can sıkıcı hale gelen yalanlar ile yaşamanın daha "iyi" olduğuna inandırabilecek olan bir güç var mı? hayallerin nesi kötü? ya da onlara inanmanın? ben sana söyleyeyim, hayallerin kötü olan yanı hayalkırıklıkları ve bunun olmaması için gereken de ömrünce doğruluğu sürebilecek yalanlar..

Sevgili Selim,

Diyeceksin ki; “napayım, uçurayım mı seni?”, derim ki; "bence hiç bir sakıncası yok" :)

"Yaşadığının zaten ömrün boyunca süren bir yalan olmadığını nereden biliyorsun?" diye sormuşsun, eğer bir yalan ise yine bahsetmiş olduğum o hayal gücü sorunlu, kötü yalancının uydurmuş olduğu bir yalan olduğunu düşünmek mümkün. Bense parlak renkleri olan, sıcak, gülümseyen, beni besleyen, mutlu eden bir yalan istiyorum. ne istediğimin hiç bir önemi olmaksızın hayatın tabağıma koyduklarını yiyeceğimi bilerek, ama o yalanı istemeye devam ederek..

Sevgili Selim,

Sen demişsin ki; "Hakikat, kaderin imzasız mektubu."
Ben diyorum ki; "Mutluluğun sahtesi olmaz"

Sevgiler..

Selim Isik dedi ki...

Huzur-zafer ikilemine bir cevap vermek istiyorum. Huzurdan benim anladığım, elindekiyle yetinerek rahat bir yaşam sürmek. Daha fazlasına, daha iyisine, daha güzeline doğru atılacak her adımın huzurundan götüreceğinin bilincinde olmak. Yaşadığı ortamı olduğı gibi kabullenip değiştirmeye çalışmadan uyum içinde yaşamak. Kaynakları artırarak refaha ulaşmak yerine tüketimlerini kısarak refaha ulaşmak. Özetle eti neyse budu da o olmak, kendi yağıyla kavrulmak. Huzurun esası kabuldür. yaşadığın ortamı, çevrendeki insanları, yaşadığın hayatı kabuldür. İsyan etmemek, elindekiyle idare etmektir.

Zaferden anladığım ise, kabaca huzurdan anladığımın tam tersi. Herşeyi değiştirmeye çalışmak, isyan etmek, hiçbirşeyi kabul etmemek, çalışmak çabalamak vs.

Sen anladığım kadarıyla mevcut şartlara isyan ediyorsun ama bunu huzura ulaşmak için yaptığını söylüyorsun. O zaman da huzur senin zaferin oluyor. Dediğim gibi ben huzurdan kabulü anlıyorum, şartları kendine uydurmak yerine kendini şartlara uydurmayı anlıyorum.

Geri kalan kısım için daha fazla birşey yazmak istemiyorum. Mutluluğun sahtesi olur çünkü. Çok içersen herşeye gülen mutlu bir tip olursun, benzodiazepin türü ilaçları kullanırsan, yine sebepsiz bir mutluluk gelir üzerine. Eroin kullanırsan there is no spoon olur ortalık. Hepsinin ortak özelliği çabuk geçmesi ve geçtiğinde eskisinden de kötü hale gelmendir.

Adsız dedi ki...

Good point, though sometimes it's hard to arrive to definite conclusions

Adsız dedi ki...

cok sey ogrendim