5 Haziran 2009 Cuma

"kim bilir kim olduk
bile bile göre göre
sustuklarımız kaçtıklarımız ne

düşündürmeden durmayan, uyku zaten uyutmayan
dilde kelâmsız, tende selamsız bu halimiz ne"

tuhaf oldu her şey.
çocuk kalmaya çalışırken büyüyen yanlarım ile, büyümeye çalışıp tökezleyen yanlarım geldi geldi birbirine vurdu ortada bir yerde.
yani neticede ne büyüyebildim, ne çocuk kaldım.
istemediğim tecrübeleri aldım, bunun sonucunda yanmaktan kurtulmak yerine bile bile yanar oldum.
eskiden en azından bilmediğimden olan bu yanma hali, yeni şekli ile topluluklar için salaklık adını aldı bu şekilde.
umursamak istemediğim şeyleri umurumda yapan ne bulamadım?
eskiden sahip olmadığım bu korku nereden geldi içime?
ne zaman kaybetmekten korkar oldum?

bu gerçekten çok tuhaf, eğer sahip olduklarından memnun değilsen, onları kaybetmekten yine de neden korkarsın? daha kötüsüne sahip olma korkusu sebebiyle elindekine şükretmeye alıştırılmış bünye. uyuşturulmuş.

ne istediğimi hiç unutmuyorum.
nerede olmak istediğimi, ne yapmak istediğimi hiç unutmuyorum.
harekete geçmek için neye ihtiyacım var, tamamen delirmeye mi?
bu akşam bir valizi toplayıp, bir otobüse atlayıp burdan siktirip gitmeme engel olan şeyin adı ne?
çok tatsız ama cevap para sanırım.
bulabileceğimden, kazanabileceğimden, hayatımı tek başıma sürdürebileceğimden emin olmama rağmen, götümü temiz klozete koyamazsam korkusu. burjuva ruhumu baileys coffee ile besleyemezsem korkusu. yardan geçmeyeyim derken serden geçmek zorunda kalırsam korkusu. bir ayakkabıyı çok istediğimde alamazsam korkusu. bu korkular sebebiyle tahammül etmekte olduğum şeyler ise, daha katlanılır geliyor bana, çok acayip..çok acayip değil, çok kötü.




2 yorum:

yokamania dedi ki...

Hayatını elinde fırça , bir suluboya resim gibi boyuyordu yavaş yavaş. Yıllar geçti, ustalık dönemine geldiğini düşündüğü günlerde , acemiliğinde yaptığı hamleler gözüne batmaya başladı, resminin istemediği şekilde betimlenmesine sebep olduğunu düşünür oldu. Yeniden de başlayamıyordu harcadığı vaktin bir hiç uğruna heba olmasını kabullenemediği için.

Bilmiyordu ki kimsenin ilk seferde şaheser çıkartamadığını , malesef en büyük üstatların bile vakitlerini kaybettikleri bir acemilik dönemleri olduğunu. Yıllarını verdikleri çalışmalarını bir kenara atıp akıllarına o an gelen yeni bir kompozisyon uzerinde çalıştıklarını.

Belkide onları üstat yapan da yeniden başlamak için cesaret edebilmeleri, acemilik dönemlerinde yaptıkları yanlış hamlelerden aldıkları derslerle bizim göremediğimiz şekilde görmeleri nesneleri bakışları duruşları..

Vakit onemli, önemli olmasına da, mutluluğa erişebilmek icinde birşeyler gormezden gelinmeli malesef. Bazen kaybedilen zaman bazense bır cıft ayakkabı...

Adsız dedi ki...

yoksulluk
korkusuyla ömrü servet peşinde harcayanda gördüm
fakirliğin özünü, çevirdim yüzümü, dostumundu teklif,
düşmanındı ısrar, acaba nereye kadar sürer bu tekrarlar.
yalanlara radar olsan neye yarar, zararın dönüşü kârın el
mi sallar? batan güneş yine doğar