14 Nisan 2009 Salı

koop island blues

Çok hoşumuza gitti "2 çocuğum olsa, aklım salıncakta sallanır" sözleri. Hem güldük hem de bir takım salaklıklarımızın 30 yaşa uymaz haline motto haline getirdik bunu.

T.'nin dün balkonda kızarmış flamingoya dönmesi misal, bu sözlerin tekrar edilmesine sebebiyet verdi, nitekim kendisi bugün bir takım toplantılarda bir takım "beyefendiler"e laf anlatacak ama dün balkonda uyuyakaldığından suratında yoğurt sürülecek bir kıvam var :)

aklın salıncakta sallanmaya devam etmesinin bir takım sonuçları var.
öncelikle bizi "salıncakta çocuklarını sallayan" yaşıtlarımızdan ayırıyor. akabinde bizim için bu hayatı çekilir hale getiriyor. nefes almak, bir çıkış planı, dayanabilme gücü..

şikayet etmeye başladıktan sonra sayfalarca şikayetlenecek şey varken bu hayatta, gün içerisinde yapılan bir saatlik bir kaçış, balkonda içilen bir kahve, bir kaç kahkaha, bize öğleden sonra çalışabilme gücünü veriyor. "Monday Sendrome Pill"i internette ararken, içimizde buluyoruz..

bir kandırmaca elbette bu, kendimize birer lolipop alıp sonra da "hadi bakalım şimdi işinin başına" diyoruz. aslında aklımız az evvel terk ettiğimiz salıncakta ama en azından müzik güzel diyoruz..

ama bunun da bir maharet istediğini, bunun da bir iş olduğunu düşünüyorum şimdi. kendini kandıramayan ve benim yüzümde haftalardır sabitlenen bu huzurlu gülümsemeye kavuşamayanlar içerisinde, kendimi en azından biraz olsun kandırabiliyorum diyerek mutlu oluyorum. üstelik daha da güzeli artık bunu "bira verin banaaağğğ" demeden yapabiliyorum.

sanırım olay şuymuş, seni aşağı çeken insanlarla değil, yukarı çıkartan insanlarla birlikte olmak gerekiyormuş.. mutsuzluk ve öfke yayan insanlarla değil, mutluluk ve renk yayan insanlarla..

Hiç yorum yok: