17 Eylül 2008 Çarşamba

mesela mutluyken..

macera evvela teknenin göcek'te, çekek yerinde altının zımparalanması ve benimde desteğimle zehirli boya sürülmesi ile başladı. aylardan şubat'tı, bence tatil için gayet idealdi.. ankara'da yüzünü unutturan güneş arada bir tshirt ile gezmeye sebebiyet verecek kadar dozunu arıtırıyor, diğer zamanlarda da ankara ayazını unutturması ile bile yetiyor. ayrıca yelekle geziliyor, bu bir lüks bu ayda..

bunun yanısıra bozkırın uzağında olmak, denize bakmak insanı şubat ayında kış depresyonundan alıp bambaşka kafalara gönderiyor..su kafası.. bahsi geçen teknenin bu hazırlık aşamasındaki hali aşağıdaki gibidir:
bu yukarıda görünen elbette altı boyanmadan evvelki hali, boyandıktan sonra pek şahane oldu, elimize sağlık..

Göcek avuçiçi kadar yer, yapacak bir şey de yok. Etrafında muhteşem koylar olması ve Turgut Özal tarafından popülerleştirilmiş olması sebebiyle bir tane 5 yıldızlı otel çakmışlar, önünden denize giriliyor, güzel balıkçılar var ama mesela şubat ayında gittiysen benim gibi, akşam 1de vardıysan ve açsan bu aç uyuman gerektiği anlamına geliyor.. (biz aç uyumadık, babamın kankaları mangal başındaydı çok şükür..) manzarası elbette süper, tartışmasız güzel.. mesela şöyle:


daha sonra (nisan ayında) tekrar gittiğimizde, şubat ayına nazaran daha kalabalık olmakla birlikte yine boş sayılabilecek bir güzellikteydi, biz de öğlen yemeği için bişeyler yiyelim diyerek bir kebapçıya oturduk. 3 tane beyti, 1 tane adana söylendi, 4 tane de meşrubat, beklediğimiz hesap kişi başı 10 hadi bilemedin 12 ytl olsun şeklinde iken gelen 72YTL hesap hala hatırasını koruyor, sebebi ise 72YTL'nin büyük para olmasından ziyade insanın kazık yediğinde kendisini kötü hissetmesi. Reklamdaki midesinde cep telefonu öten kadın gibi, üzerine bi bardak su içtik, sular şirkettenmiş.. Henüz hiç bi şeyden habersiz yemek beklerken aha şöyleydik:
Fotoğrafı çeken olması itibariyle kardeşim eksik, aslında yanımda oturuyordu kendisi. Kebapçının da menüsüne bakıp ona göre sipariş verilmesi açısından ismini hatırlamak isterdim ama tek bildiğim çarşının hemen göbeğinde olduğu. çarşı zaten bi göbek kadar olduğu için çok sorun edilecek bir tarif değil bu..

velhasıl, göcek güzel bir yer ama sezon kısa bu biir, yapılacak hiç bir şey yok desem yeri bu ikii, bunu arayanlar için ideal olabilir ama bence sadece teke sahipleri için ideal.. port göcek gördüğüm en güzel marina, yeşilikler içerisinde, duşu - wc'si bodrumdan da marmaristen de temiz ve güzel.. enteresan bir bilgi daha, göcek migros diğer migros'lardan pahalı, sebebini sorduk, "burda böyle" dediler, bir nevi "işinize gelirse"..




nisan ayında hava hala serin oluyor bir şekilde, denize de girmiştik bazı günler ama genelde serindi. yağmur yağmıştı bir gün sağanak, bir de tam turunçtan sonra yağmur çiselemeye başlamıştı, gebe kilise de durmuştuk ondan evvel, yukarılara tırmandık, aha bu aşağısı işte tırmandığımız yer.


tırmanırken ayakkabı giymeyi bir tek ben akıl ettim çünkü oraya daha önce defalarca tırmanmış olan da bendim, onlara neden ayakkabı giyin demedim hatırlamıyorum..keçi gibi seke seke çıktım da oturdum yukarı bi o yana baktım deniz, bi bu yana baktım deniz, düşünüyorum hala insan denize bakmaktan da sıkılır mı bir zaman sonra? insandan insana değişir herhalde, benim için durum "su akar deli bakar"..
uzuuun uzun bakabilirim yani.. bu da gebe kilisenin kiliseli olan kısmına misal:



neyse sonra işte, otel kalıntısı var bir tane marmarise doğru yola devam edince. 7 yıldızlı olucakmış, 15 senedir ne yıkıyorlar ne yapımına devam edilmesine izin veriyorlar, içmeler'e gelmeden karşılar insanı mezarlık gibi görünür hep gözüme, rezalet, kocaman bi bina yığını, onu gördüm, yağmur çise çise yağıyordu ozaman, babamda viski içiyordu ondan özendim de aldım elime herhalde o viski bardağını, gittim taaa teknenin önüne (böyle deyince "taaa"nın uzaklık belirtmesinden ötürü insanın gözünde gulet canlanıyor değil mi? oysa en fazla 1 metre uzaklaşmış olabilirim diğerlerinden..), taaa teknenin önü hiç konforlu bir yer değil, nitekim kendisi bir yelkenli..
görelim yelkenliyi:


burnu konforsuz olsa ne yazar, dünyanın en güzel yeri oydu.. hele gitmekte olduğumuz yön marmaristi, yağmur çiseliyordu ve elimde viski vardı, öte yandan kulağımda kulaklık takılıydı, müzik de pek güzeldi, sol yanımda eşek adası vardı, ardından feneri gördüm, iyi geldi, burnumuzu netsel'e çevirmiştik, gidiyorduk güzel güzel, her şey iyiydi.. yağmurun biraz hızını artırması hoşuma bile gitmişti.. yağmurluğum da vardı zaten, daha ne isterdim ki.. aha bu da yağmur yağarken teknenin dışı mesela: (anlattığım yer değil, serçe adasında dururken çekmiştim bunu ama ambiyansı açıklamak için örnek olarak göstermekte sakınca yok..)


yağmurda daha güzel hakkaten hava, deniz, ruh halim filan..serçe koyu'da tavsiye edilesi muhteşem gibi bi yer denebilir.. insanlar öğleden sonra sığınıveriyor oraya. yanımızdan taka geçti mesela biz sığındıktan hemen sonra, barbun aldık kendisinden, kilosuna 45YTL verdik ama barbun dediğime bakmayın "balina ebatlarında/barbun tadında" bir şeydi bahsettiğim, kişi başı bir barbun şeklindeydi alışveriş, dehşet de lezzetliydi..(aylardan nisan'dı..)

bu aşağıdaki fotoğraf da serçe koyunun kıyısından çekildi tarafımızca, tuhaf bi mekan var orda "restoranbakkal" diyebiliriz sanırım kendisine. içecekleri satın alıp gidebilirsiniz de, oturup içebilirsiniz de.. akşam yemek yiyecekseniz evvela söylemeniz lazım ki hazırlık yapsınlar.. bir de salıncak vardı en çok onun keyfini sürdük, bu da salıncaktan manzaramız olarak kayda alınsın:



tatilin geneli babama gps'i öğretmeye çalışarak geçti, bu da onu ölümsüzleştiren fotoğrafımız:
neticede çözümü benim kitapçığı türkçeye çevirmem, bilgisayarda yazmam ve print edip naylon poşet dosya ile babama teslim etmem şeklinde bulduk, her şey böyle daha kolay, daha güzel olmadı mı? oldu evet. ama buarada ben öğrenmiş oldum gps aletini, bana yaradı yani, iyi oldu.

bilenler bilirler, bilmeyenler bana sorarlarsa bilmeliler, marmaris-içmeler arasındaki yolda martı-marmaris palace-mares dizi dizi 5 yıldızlı otellerdir, aralarında turban'da vardır, grand yazıcı da vardır, hatta arena beach vardı eskiden,şimdi adı değişti, "bana müzikli iskele olsun, yastığa yatayım kokteyl yudumlayayım" diyen varsa mevcuttur ama diyeceğim bu değildi, bana hiç lazım değl beach havası, bu havada olan da bence marmaris'te kalabalık etmesin, çeşme'ye buyursun, plaja girerken 50 ytl bayılsın, rahatlasın..
hazır o yoldan bahsetmişken, içmeler belediyesinin zakkumları diken ellerinden öperim, böyle güzel bir yürüyüş yolu onca kilometre boyu nerede var bunu da sorarım.. çok daha iyisi olabilirdi ama şimdilik yola örnek resim şu olsun:
bu da zakkum misal:


neyse ne diyordum, hah, o yol.. evet o yol ömrümde en sevdiğim yollardan biri.. marmaris tarafından içmelere doğru ana caddeden giderken, içmeler manzarası bunca sene sonra hala ara ara gözlerimin dolmasına sebep olur (nedense hiç durup fotoğraf çekmedim, örnek veremeyeceğim..).. Ana caddeden değil de sahil yolundan gidiyorsanız ise (yayan yahut bisikletli çünkü motorla bile yakalarlarsa kızıyorlar, çok kızarlarsa ceza bile yazarlar..) otellerin içmelerde yeniden başlamasından az evvel, kafeler başlar.. Can's cafe bunlardan hem en çok bilineni hem de en çok sevilenidir. Kahvaltı için de akşam yemeği için de uygundur (cebinize tatil için uygun miktarda para aldığınız farzı ile), akşam yemeklerinde gitar dinlersiniz, denizin hemen üzerinde oturursunuz öyle ki düşseniz içine düşersiniz, en sevdiğim yerlerden biridir hakkaten. aha bu da manzarasına örnek foto olsun:

bu görünen masa, can's kafenin balkon kısmına misal olsun diyedir, ayrıca bir üst basamakta daha bir yemek masası şekilli olanları vardır bunların. yine aynı mekandan bir başka görüntü(m) için "marmaris'te ne var?" sorusuna bakmak mümkün.. ya da daha fazla fikir sahibi olmak lazımsa aşağıdaki resme bakılabilir. gene keyfimden yarılacak gibi gülüyorum, sahil-manzara falan da her şey meydanda..
tabii bu görüntü ve huzuru elde etmek için orada bulunulan zaman dilimi pek önemli. normal şartlar altında sağ yanımda görünmekte olan kum kısmın yerini plastik şezlong ve yatalak turistler ile onların şemsiyeleri alıyor. oysa sahil böyle güzel, bomboş ve cana yakın (yahut bana yakın..)

nerden başlasam, nasıl anlatsam bir hikaye benim için marmaris ama nasıl olduysa sonunda bir yerinden anlatmaya başlayabildim, çok da uzak bir yerinden göcek'ten : )) ama işim gittikçe zorlaşmaya başladı marmaris'e varınca, onca fotoğrafın arasından seçmek, tamamını sevdiğin bir yerden kısım kısım bahsetmek. birisini neden sevdiğini açıklamak da bana hep acayip gelir zaten. birini bir "sebep"ten sevmek sevginin akıl ile yapılan bir iş olduğuna işaret eder bu da onu gerçeklikten uzaklaştırır.. bana böyle geliyor işte.

yine de bir kısım da olsa anlatabildiğim için mutluyum.. belki sonra devam bile ederim :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

baya baya sevgili günlüğe durmuşun dünyalı dostum :0))

shadowboxer dedi ki...

geç bile kalmışım.. eskiden günü gününe yazıyordum her şeyi, blog çıktı "gün"lük bozuldu..
hem de biraz özlemim dindi yazınca, baktım baktım ofladım..