28 Mayıs 2013 Salı

geçer geçer, daha öncekiler gibi..

gönül ne garip.
bir sevgi arsızının güncesini yazıyorum bunca senedir.
güneş görünce o yana dönen ayçiçekleri gibi kimden sevgi görse kökünü uzatan bir cinsten bahsediyorum. 
ve kopan köklerinden, solan çiçeklerinden hiç yılmayan,
uzanan her eli tutmaya çabalayan,
yaralanan,
sonra dikeni batan,
sonra akan kanlar için kendini hırpalayan bir garip yürekten.

şimdi hangi birimize üzülsem bilemiyorum yine.

bir yanda, bunca emeğin ardından artık olmazını kabul etmek zorunda kaldığım ama hala çok sevdiğim bir adam..

rahatsız ediyor, küfür ediyor, canımı yakmak ve bana zarar vermek için elinden geleni yapıyor.
yine de "gözümden akan yaşlar seni içimden silemiyor" dediğinde içim sızlıyor,
ya da "yaşayamıyorum" dediğinde hemen koşup sarılmak istiyorum.
ona daha önce de söylemiştim, en zoru benim yaptığım.
o seviyor ve sevgisi için savaşıyor bense hem sevmemek hem de onu kendimden uzaklaştırmak için.
sanki benim canım yanmaz tava..

diğer yanda, kendi şartlarının olmaz olmuşluğunun faturasını bana kesen bir adam.
hepsini ödemek bana düşüyor.
2 gece de bir gidilen acil servis, sinir krizleri eşliğinde dökülen onca gözyaşı..
etrafımdaki herkesi benimle beraber perişan ederek temizlemeye çalışıyorum
içimi.
olmayacak duaya amin demelerin bir sonu da yok.
defalarca yapılmış aynı aynı hep aynı konuşmalar.
oluru olmayan insanlara kelam anlatmaya çalışmaktan bıkmamak,
hep bir kendini yeniden tarif etme ama bir türlü anlatamama durumu.
"ben zaten senin gibi biriyle.." dediğinde kopan zincirler, boşalan taneler..
topla, diz, yeniden yap kendini.
olmayacağını kabul etmek yapıma uymuyor sanırım.
olsun istediğim her şey hemen olsun istiyorum.
benim olsun, benim istediğim gibi olsun
ve olmuyor.
sonra göz yaşları, sinir krizleri.

bazen durup geçmişi özlüyorum tüm bunlar olurken.
evli kalabilmeyi başarabilseydim,
beni çok seven o adamı sevebilseydim,
ben de normal olabilseydim.
normal bir hayat sürebilseydim.
bana sunulan güzellikleri görüp başka bir hayat peşine kendimi ta buralara sürüklemeseydim.

ama gönül gibi hayat da çok garip,
hep bir yerlerde daha güzel bir şeyler olduğu hissi içinde yürüdüm, duramadım olduğum yerde.
şimdiyse gidecek bir yer bulamıyorum.

ve son olarak hayatıma giren tek güzel insan yanımda,
bütün saçmalamalarıma katlanan,
beni evden hastaneye, hastaneden eğlenceye, eğlenceden sakinliğe taşıyan.
diyorum ya, gönül bu ve çok garip, ona da aşık olamıyorum.
belki de aşık olamıyor olmam hepimiz için çok daha iyidir,
çünkü aşık olduğumda kendimi, bütün benliğimi kaybediyorum.
az evvel, bana yıllar önce "sana ömür boyu aşık olucam ben" diyen adamla konuştum,
"sana hala aşığım, demiştim sana" dedi.
"yalan" dedim ben de.
"senin gibi yaşamadığım için sana yalan geliyor, ama ben ölene kadar sana aşık kalacağım" dedi.
içinden aşık olmak.
bunu ben neden hiç yapamıyorum peki?
neden illa benim olsun, benimle olsun, ait olsun istiyorum,
neden "insan gibi" sevemiyorum kimseyi ve illa canını vermeli ve sonunda can almalı bir sevdaya dönüşüyor ta ki tükenene kadar.
illa tükenmem, illa tüketmem mi lazım?

bana sevgiyi yanlış öğretmişler biliyorum,
sevgi arsızlığı bir yana, müptezel gibi bişeyim, severken de öyleyim.
neyim varsa vereyim, kalbimi söküp ellerimle uzatayım istiyorum.
yapıyorum,
onlar da fırlatıyor, bir tavana bir yere çarpıyorum.
sonra gelsin çok eğlenmeler, gitsin "hatırlamıyorum çok sarhoştum"lar.
ağlaya ağlaya temizliyorum içimdeki her şeyi.
günlerdir durduğum anda ağlıyorum.
bu sebeple yine çok çalışıyorum, çok insan görüyorum, çok eğleniyorum.
durduğumda beni bekleyenin,
sabah uyandığımda gözümü açar açmaz aklıma gelenin,
her sabah en az bir kaç damla göz yaşı ile beni uyandıranın
ve uyumadan önce son düşündüğüm şeyin o olduğunu unutmaya çalışıyorum.
keşke bunu ona da anlatabilmenin bir yolu olsaydı,
neden böyle davrandığımı,
neden yanımda insanlar olmasına ihtiyaç duyduğumu, 
neden bu eğlenceye ayarlı saplı şekere dönüştüğümü,
neden böyle göründüğümü anlatabilseydim.
hiç bir şeyin sandığı gibi olmadığını,
aslında tek istediğimin onunla yalnız, ve sadece onunla birlikte bir hayat olduğunu
ve o yanımda olsa böyle olmayacağımı anlatabilseydim.
olmuyor,
ne ben olabiliyorum, ne bu his geçiyor.
sonunda "benim gibi bir insan" mecazı içinden bu canavar çıkıyor.
dışarıda hep çok gülen, içi yandıkça daha çok eğlenen,
daha çok içen, sıçan ve sıvayan bir ben.

sonra onlar arkalarını dönüp gittiğinde elimde bu ben kalıyor,
onu ne yapacağımı bilemediğimden derhal "allahım al canımı"ya geçiyorum.
şimdi ben bu beni nereye gömeyim?
kaç metre çukur kazayım, üzerimi kime kapattırayım..
nasıl yapayım?



 

Hiç yorum yok: