21 Şubat 2010 Pazar

after dub dub

Sabah 6:20de bir heyecan başlayan Kartalkaya seyahatim saat 10:00da kesilmek bilmeyen sağanak yağmur sebebiyle başlayan geri dönüş yolculuğum ile sürüyor.. yani boşa gidilen 6 saat yol ama ne yapalım, kader kısmet işleri..2 hafta sonraya erteliyoruz, bir terslik olmazsa tabii..şimdi dönüş yolunu biraz olsun renklendirmesi için almış olduğum 17-23 Şubat tarihli hello dergisinin çok paralı, az zevkli simalarının arasında dolanıyorum. onları tam anlamıyla yani bedenen ve ruhen bir bütünlük içerisinde (bu bütünlüğü şeyh el-makdum'un rüyasının ardından Dubai'yi soktuğu şekilde) yani lafı dolandırmayı bırakırsak "artificial" buluyorum. sanki hiç ağlamıyor, sabah uyandıklarında da böyle fırından yeni çıkmış gibi duruyor ama daha önemlisi hiç osurmuyor ve sıçmıyor gibi duruyorlar. Oysa bu porselen dişlerin ardında elbette soğan yediğinde ağzı kokan insanlar var.. neyse, onların milyon dolarlık :) çanta ve ayakkabı kombinasyonlarına bakarken gözüme paçalarını diz kapaklarına kadar sıvamış balık tutan bir insan imajı geldi, bir kere daha bana neyin cazip geldiğini test ettim, onayladım. sayfalarda devam ederken sıra geldi Serdar Ortaç'ın sevgilileri nasıl coşturduğuna.. Ana fotoğrafa bakarken ilk gözüme çarpan Serdar'ın arkasındaki file çorabında delik olan kız oldu. bu kadar sahteliğin içerisinde tek gerçek o delikti sanki..derginin orta yerinde, bir takım tuhaflıkların içerisinde, kendine verilmiş kostümün kusursuz kusuru ile, yüzünü bir yelpazenin arkasına gizlemiş, aslında hiç bir önemi olmaması beklenen bu sebeple fark edilmeyen delik çoraplı dansçı..onu görmek bana iyi geldi!
ancak, hemen arkasından Ajda Pekkan ile karşılaştım ve el-makdum'a "Dubai de bir şey mi?" demek istedim..

Bu Dubai benzetmelerinin sebebi ise yakın zamanda bu kendi nüfüsundan fazla Pakistanlı, Hintli ve Filipinli barındıran, karaktersiz, tarihsiz, bir tuhaf şehire gitmiş olmam.. seçerek ve isteyerek değil, sebepli bir ziyaret ile 7-8 gün kalmak zorunda kaldığım Dubai, ne anlatıldığı gibi teknoloji cenneti, ne rüyalar şehri (ya da makdum'un hayal dünyası bana uymadı) ne çok ucuz.. samanpazarı vari yerlerinde sahte olup olmadığına güvenemediğiniz bir takım ucuz malları bulabilmekle birlikte, aynılarını ankara'da ulus'ta, eskişehir'de odunpazarı'nda ve istanbul'un pek çok semtinde yakalamak mümkün, daha bile ucuza alınabilir hatta.. elimi attığım kıyafetlerin (misal lacoste ve adidas diyelim..) "made in Turkey" olması ise daha da güzeldi.. eğer manzara anlayışınız upuzun binalar görmek ise bulunmaz kaftan olabilir elbette.. hiç mi güzel bir şey yoktu?vardı.. çılgın gibi araba kullanan bir şöför ile yapılan çöl safarisi belki de onca günün en güzel yarım saatiydi..sahra olması gereken yerde dürüm köfte ve rus olmasına rağmen göbekli bir dansöz de çöl safarinin sonuydu.
ben şehre bakıp bakıp en son yorum olarak "fake" dediğimde cevaben "artificial" geldi, hangisi doğru bilmiyorum ama bildiğim eninde sonunda ya sahte ya da yapay bir şehir Dubai..

Döndükten sonra başlamış olan çıldırmış iş temposu sebebiyle bir türlü yazı yazamadığım sevgili günlüğüme de dönmüş oldum böylece..kendimi film indirip izlemeye verdim, yanında da romantik liseli vampir(twilight) okuyorum fırsat kaldıkça.. çok uzun zamandır izlemek istediğim "bin jib"i izledim dün. ö.'nün çok defalar tavsiye ettiği benimse nedense bir türlü izlemediğim muhteşem bir film.. etkilenmemenin imkanı yok diyebilirim..

şimdi, çarşamba gecesini neyle çekeceğimi şaşırmış vaziyetteyim çünkü bir klasik seyahat rotası olan marmaris bekliyor bu kezde beni.. sevgili patronlarım izin verirse tabi.. vermez ise yakın zamanda bir istifa bekliyor :)

durum böyle günlük, yorgunum, sinirliyim, yalnızım yine de sanki beklediğimden iyiyim, emin değilim veyahut hasan abi'nin her "naber" dediğimde dediği gibi, "henüz belli değil" :)

Hiç yorum yok: