20 Ağustos 2008 Çarşamba

sevgili güllük,

benden beklendiği üzere yeniden bir takım çırpınışlar içerisine girdim. ters dönmüş bir böcek edası ile hiç hareketsiz sırt üstü yatarak geçirdiğim son 3 haftadan sonra o son bacak seyirmesini yapıp geberip gitmem beklenirken tek hamlede düz tarafıma zıplayarak döndüm ve "ee nereye çuf çufluyoruz" cümlesi ile yeniden 12 yaşımın gerizekalı ifadesine bürünmeyi başardım, bilmem aranızda şaşıran var mı.
esas şaşıran benim esasen, yahut burada dinleyen herkesin aklının bir kenarında çağrışmış olduğu üzere "şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim" mi yazmalıyım, bilemedim hakkaten, orhan babaaa diye bağırmak istedim. kahrolsun bu içimizdeki her gördüğü amcaya baba demek isteyen iyi yürekli çocuk (bir de sülü baba var biliyorsunuz, çoban kendisi, ona neden baba dendiğini bilmiyorum, müslüm baba bile daha bi babam sayılır ona nazaran.
ki nazarlayacak baba seçeneklerimizin orhan-müslüm ve süleyman arasında gidip gelmesi ise içler acısı farkındayım..)

sabah sabah neler de anlatıyorum böyle kendi kendime. allahıma bin şükür yazı icat olmuş da bu cümlelerin hepsi kafatasımın iç bükeylerine çarpıp beynime beynime zonklamıyor (iç bükey kelimesini bu şekilde kullanmanın doğru olmadığını, onun benim anlatmak istediğim şey olmadığını düşünüyorum ama matematik ile aramda ilkokul beşte bile karnede 1 getiren insan evladı ilişkisi içerisinde olmaktan kelli ufak bi sorun var, bilimsel tabirlerin sayısal kısımlarının maruz görülmesini talep eden bu dilekçemi huzurlarınızda arz eder, sosyal bilimlerdeki lüzumsuz bilgilerim ile sayısal yanın üzerine bir perde çekilmesini talep ederim. öperim.)

gerçekten de kısa bir süre yazdıktan sonra ne anlatmaya başlamış olduğuma dair en ufak bir fikrim kalmamasını çok seviyorum. aynısını konuşurken ancak sarhoş olduğumda yakalayabiliyorum. sair zamanlarda (sair zaman vesaire kelimesi içerisinde kullanıldığı şeklinin annane ağzı ile "diğer zaman" yerine geçmesidir, annane ağzı haricinde içeceklerini tutam şeklinde tüketen eski dostumuz eril tarafından kullanılabilir gibi geliyor bana, nitekim kendisi kelimelerini ne kadar eskilerden seçerse o kadar iyi türkçe konuşuyor yanılgısına kapılan bülent hanım gibi bir türk düşünürümüzdür, filoloğumuzdur, o bizim her şeyimizdir.) neyse ne diyordum, ha evet sair zamanlarda konuşurken konuşmanın karşımdaki insanların kafasında bir şeyler canlandırmasını istediğimden gönlümce açamadığım bu parantezler, o parantezlerin içinde yer almasını istediğim bu kelimeler hep benim kafamın içerisinde kalıyor, parantez aç parantez kapat bir yandan da konuşmaya devam et ve karşındaki "hı?" dediği zaman tüm o cümleleri tekrar kurmak zorunda kal olduğu zamanlarda hakikaten kendime bir deve alasım ve olimpiyatlarda hendek atlatma dalında yarışasım geliyor (olimpiyatlara eklenmesi gereken bir dal daha buldum buarada, deveye hendek atlatma dalında da türk insanının çok büyük başarılar kazanabileceğine yürekten inanıyorum.)

mesela şimdi yeri geldi yahut gelmedi konuma burdan hemen olimpiyatlara eklenmesi gereken dallardan bahsedebilirim. türk insanı için olimpiyat başarısı getirecek çözüm çare aramaktan imanım gevredi, imanın gevrek olanı mı makbuldür bu konuda da yetkililerden bir açıklama gelmedi ama ben her şeyin gevrek olanını severim, misal insanların gevrek gevrek gülenleri vardır, çok hoşuma gider hep. evet olimpiyatlarda bize başarı getirecek dalları en sonunda bu sabah buldum ama buraya tekrar sıralamak gelmedi içimden. isteyen uğraşsın kendisi bulsun.

böyle saçmalarcasına bir hızla düşünüp (hala saçmaladığımdan şüphem olması ne kadar iyi niyetlerle dolu bir insan olduğuma işaret ediyor) bu düşündüklerimi tarihe gömülmeye bırakmak yerine yazıya döküyor olmak iyi bir şey mi emin olamadım bir an. beni delilikten koruduğunu düşündüğüm bu hareketimin aslen deliliğimin gözle görülür hale gelmesi anlamına dönüştüğünü de biliyorum.

dün akşam ejderhaların savaşı falan gibi (atıyor da olabilirim) bir film vardı, tv de ilk kez, ve dilerim son kez, bir takım ejder çocukları, doğuştan ejder dövmeliler, birbirlerini mi bulmaya çalışıyorlar, bir adam mı onları bulmaya çalışıyor anlamadım ama kaçanlar var kovalayanlar var öyle söyliyim, neyse bir de kovalayan takımda ejderha var bir tane, sıradan bir ademoğlu bu ejderhayı görüyor ve başkalarına da söyleyince deli diye hastaneye kapatıyorlar, adamı doktor görüyor, adam ejderhadan "büyük bir yılan vardı" diye bahsediyor. bu kadar şeyi şundan anlattım, tasvir ruhun gıdasıdır, öyle sığ bir tanımdı ki ejdere yılan demek, bu sebeple herife deli dediler, gömleğini sırttan bağlamak suretiyle adamı deliğe tıktılar. (deliğe tıkmak da aslında bir amerikan deyimi gibi değil mi? akşam beni kodese tıktılar dostum ha? evet buna benziyor, biz ona deliğe tıkmak demeyiz, hapse atmak mı deriz? ne deriz?)

evet uzun ve doyurucu tasvirler ile bu delilik konusundan kendimi uzaklaştırdım mı bilmem, bilmiyorum gerçekten. ama her ne hal ise, hava çok sıcak ve oturduğum sandalye de bacaklarıma yapışıyor bu sebeple konuyu burada kapatıyorum.

kendime iyi günler dilerim. şimdi olmazsa bile gelecekte olsun.

2 yorum:

Stuck on Rewind dedi ki...

herkesin aklının bir kenarında çağrışmış olduğu üzere "şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim" mi yazmalıyım demişsin ve fakat söz konusu cümle bana hiç bişey çağrıştırmadı : (
ben aptal mıyım?

shadowboxer dedi ki...

öncelikle kadim dostum evet aptalsın ama mevzu bu değil, konuyu kendi üzerine çekerek yine bütün dikkatlerin senin için sarf edilmesini sağlayabileceğini sanıyorsan yanıldın.

öte yandan şaşıran sen mi yoksa ben miyim onu hakkaten bilemedim, en aşşa 10 senedir bunu düşünüyorum. yoksa 2mizde şaşırmadık da onlar mı şaşırmış?

neyse, bu veciz sözümüz orhan gencebay'ın "taksiden inip yol kenarında beklerken mantardan düşmek istemiyorsan bu şarkıyı dinlemek için okadar sarhoş bu kadar yolu gelmemelisin" isimli şarkısı.

bak şimdi bu tanımlama ile de kimse bişi anlamadı ama sen anladın.
onlar aptal mı?