3 Aralık 2010 Cuma

sen çoktan gitmişsin

İçki kötülüklerin anasıysa, rakı da içkilerin anasıdır.

Ama rakı bitti.

Hangi akla hizmet 35'lik almışız bunu bilmiyorum. S. burdayken "fazla içemesin" diye olmuş sanırım, yoksa ben ne biranın 33'lüğünü söylerim, ne rakının 35'liğini alırım, adetim değildir.

Bardakta içki bırakmam, - salak olduğumdan- kusacağımı bilsem bardakta kalan son yudumu dikerek kalkarım masadan, kıyamam..

Doyana kadar içerim, genelde doyduğumu anlamam, balık gibi olurum bir süre sonra, Orhan Veli'ye selam gönderirim..

Pek çok insanın aksine, sonuç ne olursa olsun sarhoş olmayı severim, sarhoşken yaptığım rezillikler sebebiyle kendimi çok zaman affederim, sarhoşluğuma veririm, sarhoşluğuma verebilmek için belki de, bu kadar çok içerim..

Yapılanları gülerek anlatabilen ve anlayabilen insanları severim.
"Sarhoşun mektubu okunmaz" sözünü yaşantıma sokan Marmaris ahvaline selam ederim..

Yine de elbette eğer fırsatım varsa, özellikle de rakıyı konuştuğunu sevdiğim, konuştuğumu anlayabilen homo-sapiens ile içmeyi tercih ederim.





"Yalnız içen yalnız ölür" sözü de Marmaris günlerinden yerleşti belleğime. Bu akşam kendime rakı sofrası kurarken bi huzursuz oldum. Sanki yalnız değildim de rakı sofrasını kurunca yalnız kalmış gibi oldum. Ulan yalnız mı ölücem yani ben diye sordum. Bana bunu diyenleri ve demeyenleri düşündüm.. Hepimiz, hepimiz yalnız öleceğiz ve bizden önce yalnız içen/içmeyen herkes yalnız öldü değil mi?

Eşşekler gibi çalışıyorum. Teşbih ruhun gıdasıdır ancak abartmıyorum. Yine kitlendim. Başka hiçbir şey yapmadan çalışıyorum. Bir takım mecburi sorumluluklar dışında tüm sosyal aktiviteleri sonlandırdım, çalışıyorum. Üstelik en ufak bir kariyer hedefim, hırsım, beklentim de yok. Örgü örmek gibi çalışıyorum. Sadece çalışıyorum. Düşünmeden, yaşamadan, vakit bırakmadan çalışıyorum. Son günlerin uyku sürelerine bakıyorum (iphone benim için hesaplıyor sağolsun) ve şu şekilde bi sonuç çıkıyor: 5 saat, 4 saat, 4.5 saat, 5.5 saat, 2 saat 13 dakika, 3.5 saat.. Yorgun değilim.. Manik atak geçirmek için yanlış mevsimdeyim. Bu benim çok uyuyup az yaşadığım daha ziyade hibernasyon ile süregeldiğim zaman. Bir terslik var, adı S. biliyorum, bunu atlatıyorum, temizleniyorum şimdi. Bekliyorum.

Her zaman olduğu gibi işe yarıyor bu süreç. Parlıyorum. Dikkat çekiyorum, seviliyorum, sivriliyorum. Engellenemez bir yükselişim var ve bunun sikimde olmayışı ile daha da çekilmez hale geliyorum. Bunu sadece kendim için yaptığımı, bu kadar seyahat ve işe dayanıyor olmamın tek sebebinin aşk acısı çekmemek istemem olduğunu bir tek ben biliyorum. Ben de böyle atlatıyorum.

Ara ara gelen "içki içmezsem hemen kendimi vururum" hissi haricinde hiç çaktırmadan yeni kimliğime ayak uyduruyorum. Neyseki uzun zamandır çalışıyor olmamın etkisi ile iş arkadaşı denen şeyin "as fake as a wedding cake" olduğunu bilecek kadar tecrübeme dayanıyorum ve iş yerinden kimse ile içmeye gitmiyorum. Daha önce bunu denedik, artık bunu yemiyorum..

Bunun sonucunda ise, eve geliyorum, iki dilim peynir kesiyorum ve rakıyı dolduruyorum.. Yalnız içen yalnız ölür diyenlere selam ediyorum.
Öldük, şerefimize içiyorum..

Öldük, Kasım 12'ydi, dolunay vardı, garip bir geceydi, hatırlıyorum. Paşa ile yokuştan aşağı yürüyorum, "çok içme söz ver" diyorum. "Söz" diyor, inanıyorum. Yalnız içmeyen de yalnız ölür,artık biliyorum. Üzerinden 2 sene geçmiş, "dün gibi" sözünün, söz olduğunda sahte, gerçek olduğunda ne kadar yakıcı olduğunu yanarak öğrenmiş biri olarak konuşuyorum. Yandım, pişemeden sevgili dostum, pişecek zaman bulamadan yandık, hamdık yandık, arayı yaşayamadık, "ara"lar bize göre değildi nitekim, ancak hala trasedilerin en yüksek ve en alçaklarında senin için vuruyorum..

Tam da 12 Kasım gecesi, hiç de 12 Kasım olduğunun farkına varamadan, arabada bir takım ıp tıs ıp tıs'lar eşliğinde yokuş yukarı çıkarken "ahhhhhh" dediğim anda, sana sevgilerimi yolluyorum. Seni çok özledim diyorum yine, beni duyduğundan emin olarak, bunu ne zamandır söylemediğimi düşünüp biraz suçluluk biraz kırgınlık duyarak.. Seni çok özlüyorum.

Yalnız içiyorum.
Bekliyorum.
Ne gelen var ne giden.. Sen çoktan gitmişsin zaten..

4 yorum:

Perfecktus dedi ki...

uzun zamandır bu kadar güzel bir yazı okumamıştım. gerçekten ince ince düşünülmemiş fakat kelimelerin çağrıştırdıkları kendiliğinden ince ince oluştuğu anlaşılan bi yazı, bi içyazı olmuş. rakı içen kadınların hep biraz yalnız hep biraz türk sanat müziği ve hep biraz jazz olduğunu düşünmüşümdür. sevgilerimi ve teşekkürlerimi yolluyorum.hoşça için

Berk Özgür dedi ki...

kendimden çok şey buldum, tebrik ediyorum. ayrıca takipteyim...

oeo dedi ki...

o buzlu rakı her yudumda bin ahla içiliyor ya

..


aslında anlamlı olan sevginin yüceliği, giden varsın gitsin, bu derece anlamlı özleyeni olabilir mi?


gönlünüzce

Perfecktus dedi ki...

anlam nedir? diyesi geliyor insanın en sokratik haliyle:)