13 Ocak 2009 Salı

62

ne bir sayfa kitap okuyabiliyorum, ne bir satır yazı yazmak geliyor içimden. yine böyle bir dönem işte. öncesi dopdolu idi, nereye sığdıracağımı şaşırmıştım içimdekini, elimden kitap eksik olmuyordu aklımdan yazmak, şimdi ise tam tersi, bomboşum. dönemsel tuhaflıklar işte..ya da bir şey hissetmemek (ki burada şey "acı"yı refere etmekte) için harcadığım çabalar sonuç verdi. ama içimdeki kurtlu bakla rahat durmuyor tabi, kurcalamak lazım mutlaka.. neden böyle? neden bu sessizlik? dahası, arkasından ne gelecek?

2 gün önce tam 60 gün oldu. nasıl oldu, nasıl geçti, çabuk mu geç mi? 60 gündür yoksun, 60 gündür sesini duymadım hiç. 60 gündür hiç kavga etmedik, küsmedik, barışmadık, bağırışmadık, ben uçak bileti aramadım gelmek için, plan yapmadık, havanın ne kadar soğuk olduğundan şikayet etmedim, sen orada ne kadar güzel olduğunu anlatıp bana nispet yapmadın, ne kadar sıkıldığını anlatmadın, yağmurlar başladı orada, sen görmedin, ben duydum sana söyleyemedim. tam 60 gündür içimden seninle konuşmaktan başka bir iletişim kurmadım. dünyanın dönmeye devam etmesine hala bir çocuk saflığı ile şaşırabilme şansını verdin bana, sabahlarca doğan güneşe şaşırdım. bu ay yine 12'sinde dolunay vardı. bakarken seni düşündüm. 60 gün önce ona baktığını, benimle konuştuğunu, kendine dikkat edeceğini söylediğini, beni sevdiğini düşündüm. aynı dolunaya bakarak gece 11de sokakta yürürken seni aramayı düşündüğümü, aramadığımı, arasam belki bunların olmayacağını düşünerek yürüdüm. aynı geceyi defalarca başa alabiliyor insan. bir tek gece, bir gecede diğer tüm gecelerden çok önemli olabiliyor.. hala çok üzgünüm, elbette değişen hiç bir şey yok. hala bu satırları yazmak çok zor, gözlerim doluyor, artık ağlamamayı başarabiliyorum sadece. buna da şaşırıyorum, ölen ben olsaydım 60 gün sonra sen de ağlamadan beni düşünebilir olur muydun acaba?

bazen karanlıkta tek başıma eve dönerken, dikiz aynasından arkaya doğru baktığımda, seni görebileceğimi düşünüyorum. bu normal şartlar altında korkutucu gelebilecek fikir beni sıklıkla dürtüyor, olabilir mi? gelebilir misin? hayal bile olsa görebilir miyim? konuşur musun benimle rüya harici bir düzlemde? ona da mı rüya derler konuşursak? konuştuğumuzu söylesem inanırlar mı?.. ara ara bana işaretler gönderdiğini söylesem.. tam sana "neden yoksun?" dediğimde altından geçtiğim sokak lambasının söndüğünü, trafik ışıklarının yanıp sönmeye başladığını, bir taşın yuvarlanıp önüme düştüğünü söylesem tüm bunların benim manasız çıkarımlarım olduğunu söylemezler mi? umurumda değil, bunları kimseye anlatmıyorum, kimseye bir şey anlatmaya ihtiyacım yok, anlamalarına, daha ziyade anlamamalarına, kendi deneyimlerinden verilen akıllarına ihtiyacım yok. bir çoğunun varlığına tahammülüm bile yok, bırak ihtiyacı..

yaşıyorum işte. günler geçmiyor derken, ay bitiyor. haftanın sonu geliveriyor bir bakmışsın. zaman geçiyor öyle böyle..

gelecek yazı düşünüyorum bazen, gelmekte olan yazı.. çok değil 4 ay sonra Amira geliyor oraya, sana aşık küçük kız bu defa seni göremediğinde ona ne açıklama yapacağımızı konuşuyoruz bazen. senin mezarına onu da götürecekler mi? geçenlerde onun fotoğraf makinasından 2 tane daha fotoğrafın çıktı, fazla uzun bakamadım, bakamıyorum. benim orada olmamı istiyorlar geldiklerinde, bunu yapabileceğimi de hiç sanmıyorum. şimdiden düşünmek istemiyorum. şu an için k. ile konuştuğumuzda "evin önündeyim", "kuaföre gidiyorum", "tansaş'a gelmek üzereyim" gibi yer bildiren cümleler kurması bile sonrasında gözyaşı dökmeme sebep oluyor. onun olduğunu söylediği yerde olduğumuz zamanları düşünüyorum. dışarıda güzel bir hava var dediğinde güzel havalarımızı, bir araba geçtiğinde kafamızı uzatıp camdan bakışımızı ve daha buna benzer milyon tane şeyi..

yine de, uzun uzun düşündüğümde seni, (ağlamaya bile başlamış olsam) yüzümde hep bir gülümseme oluyor. seni çok özledim..

Hiç yorum yok: