4 Ekim 2007 Perşembe

Sevgili G.


Sevgili G.,

Sinir ucu iltihabı gibi, ayakparmağımdan gözçukuruma dek bir anda zonklamaya başlayan bir ölme isteği ile baş etmek zorundayım. Neden baş etmek zorunda olduğumu bile bilmiyorum oysa..Saatler önce bir sayfa geriye “bir normal insanın yaşantısı” portresi çizerken, şimdi oturmuş ağlıyorum. Peki ne oldu? Hayır bunun bir açıklaması yok. Hayır, yok. Bulaşık makinasına tabakların diziliş şekli sebebi ile kavga çıkartmaz insanlar. Tabaklardan bahsederken “senden ve tüm dünyadan nefret ediyorum. Lanet olsun” diye ağlamaz ve odaya kapanmaz. Dayanılmaz olduğumu biliyorum. Ne zaman iyi insanlarla karşılaşsam “Bunların derdi ne? Neden beni sinir ediyorlar ki?” diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Toplu taşım araçlarında, kalabalık caddelerde, uçaklarda, feribotlarda, her yerde insanlar var ve insanlar hep kusurlu. Çirkin, şişman, sakat ya da terliler.. Ayakları kokuyor, ağızları kokuyor, kıyafetleri ya da ayakkabıları çok eski. Tırnaklarındaki ojelerin silikliğinin hiç bir estetiği yok ve içlerinde pislik birikmiş. Kaybetmeye mahkum bir görüntüleri var, kaybetmiş oldukları gözle görülür durumda ve bana “fakirlikten tiksinti”yi anımsatıyorlar. Evet onlardan tiksiniyorum, elimde değil. Ama, belki hafifletici olur, zenginlerden de nefret ediyorum. Üzerlerine giydikleri ile var olma çabalarından, sokağı bir hermes çanta, louis vuitton ayakkabı, bir platin sarısı saç ile dior güneş gözlüğü, chanel takım elbise, armani kot olarak arşınlayan tüm o insanlardan, cüzdanları ile bir benlik satın alabileceklerini sanmalarından, uzak, yabancı ve kibirli duruşlarından ve bu duruşun nefes alıp vermelerine, sigara dumanını üflemelerine varana kadar her hareketlerine sinmiş olmasından nefret ediyorum. Tek istediğim tabakları bulaşık makinasına bildiğim gibi dizebilmekti, bak işte ne kadar yorgunum.. ve göz pınarlarım bir orospu gibi her fırsatta açılıp saçılıyor.. Gözyaşlarımın gözümde hiç bir kıymeti kalmadı. Öyle manasız şeylere ağladım ki, ağlamak tüm manasını yitirdi. Şımarık çocukların yalandan ağlaması gibi, öyle yalandan ağlıyorum.. Belki de bunun sebebi de yalandan yaşıyor olmamdır, ne dersin?
Peki ne oldu? Karneme “biraz çalışırsa çok başarılı olur” yazan ve veli toplantılarında her sene “çok zeki ama çalışmıyor” diyen o denyolara ulaşmak istiyorum şimdi. Başarılı olacağıma inanan ve inandıran o denyolara sesleniyorum “Peki ne oldu?”. Neden aralarından bir cesur insan evladı çıkıp da “bundan cacık olmaz” diyemedi? Öngörü eksiklikleri..
Evet sevgili G., anlamışsındır, yine ölmek istiyorum. İçerisinde en ufak bir pırıltısı bulunmayan ve bulunma ümidi de olmayan bu yaşamdan derhal kurtulmak istiyorum. Bir sonrakine geçmek için basılacak olan tuş hangisiydi tatlım? Bana yardımcı olmalısın..
Bir rock star olamadığı ve artık eskisi kadar eğlenemediği için 30’una dayadığı merdivenden düşerek omuriliğini kıran ilk insan olmayacağımı sanıyorum..
Kendimi boşluğa bırakmak istiyorum G. Bunlar hep o izlediğimiz filmlerin hayalgücümüze nüfuz etmesinden kaynaklanıyor. “Böyle şeyler sadece filmlerde olur” diyemedik kendimize.. Üzerime simler yağsın, yıldızlar insin yeryüzüne, ben yürürken magma soğusun mu istedim? Ah.. Ne istediğimi bir bilsem belki de onu gerçek bile yapardım..
Şimdi ise sadece bir boşluk. Siyah olmayan. Beyaz olabilir mesela (etanol kokmamalı bu beyazlık elbette) ya da sarı.. Kollarımı iki yana açıp kendimi bırakacağım sonra.. aklıma bir tek kelime bile gelmeyecek. Düşünsene, düşünemeden düşmek ne kadar zevkli olsa gerek!
İçimden çıkarıp atmayı başaramadığım, sadece belli zamanlarda üzerini örtmeyi başardığım hisler bunlar. Geçicek diye bekliyorum, geçmiyor G.
Ve gittikçe daha da tatsızlaşıyor her şey, gittikçe yapaylaşıyor, sıkılıyorum..

S.

Hiç yorum yok: