24 Mart 2009 Salı

zaman nasıl bu hızla geçiyor?

Anılarımızı geri çağırdığımda gözümün önüne gülmekte olan ben geliyorum. Kaybolmasından korktuğum imgen ise daha ziyade bir his, şimdi adını mutluluk ile eşdeğer andığım..

Senin zil sesin olan şarkı bu, adı “Bana müsaade beyler”.


Bir sürü gün, bir sürü yerde, duyuyorum, telefonun çalıyor.

Açıyorum, sana uzatıyorum, sen cebinden çıkartıp açıyorsun, ekrana bakıp açmıyorsun, soruyorum “kim” diye, tanıdığım bir isim söylüyorsun, elinden plastik masanın üzerine bırakıyorsun, çalıyor..


Sevmiyoruz aslında çalmasını, aranmayı, bulunmayı, yalanlar söylemek zorunda kalmayı, kimsecikleri…


Ama şarkıyı seviyoruz, bırakıyoruz arasınlar bizi uzun uzun, biz de dinleyelim sonuna kadar. Kaçak çay, sabah suyu, şaşırtan sıcaklıkta bir şubat güneşi ile..


Ama işte artık bunu biliyorum, kış güneşiydi o.. Kıştı ve her şey bir kandırmacadan ibaretti, sonsuza kadar olabilir sanabilecek kadar ufaktım halâ ve beklemiyordum bir Kasım sabahı, bu hızla büyümeyi.. (21.03.09)

Hiç yorum yok: