10 Ocak 2017 Salı

lüzumlu

Nasıl da salakça umut da umutsuzluk da. Kırılmış hayallerinin arasında oturmuş avunmaya çalışmak da o hayalleri kurmuş olmak kadar saçma. oysa tecrübe kalpte kalan izdir demişti birisi, hiç mi kalmamış yine hiç birinin izi?
ne biçim bi kalbim var benim diye hıçkıra hıçkıra ağladım geçen gün.
e. "öyle düşünme" dedi.
e. yi çok seviyorum, öyle düşünmemeyi başarabiliyor o benim aksime.

kış bitmek bilmiyor. ne zaman başladı bilmiyorum ama bir ömür sürdü diyebilirim.
bir ömrüm daha gitti, sahi kaç canım kaldı benim, o niye daha bitmedi?

bu karanlığın içinden çıkar gibi olduğum günler oluyor.
unutur gibi olduğum ve hayatıma devam eder gibi yaptığım zamanlar.
insana benzediğim saatlerim oluyor.
insan içine çıkabildiğim belirli aralıklar oluyor.
daha da mı kötüleşiyorum aslında? bilmiyorum.
elbette bundan korkmuyorum.
uslu bir çocuk olup en son e.nin bağırmasından beri ilaçlarımı alıyorum.
2 gündür akşamları almam gerekmediğine karar vermiştim, dün akşam "iyiyim ben içmeme gerek yok sabah akşam" diyordum. bu akşam ağlamaya başlamadan hemen önce içsem daha iyi olacağına karar verdim. çok doğru bir karar.

bahar geldiğinde geçecek yine diyorum kendime. havalar ısınacak ve ben yeniden çıkacağım dipten. hep olduğu gibi. bu defa daha uzun sürecek demişti g., öyle mi olacak? çok bunaldım.
"kendimden sıkıldım" yazdığım en az on yazı bulabilirim. geliyor ve gidiyor bu ruh hali. bu defa beklediğimden uzun süren bir acı çekme saçmalığı var sanırım boşluktan oluyor, sarıcak bişi arıyor ve buluyor beyin. beynimi sikeyim. (ne ayıp şey derdi y. olsa, iyiki yok, ne varsa onun yokluğundan var, o varken de başka hiç bir şey yok, onun için de iyiki yok)

eskiden en çok istediğim şey özgür olmaktı sanırım.
şimdi tamamen özgür hissediyorum kendimi ve bir çok gün koltuk ile cam arasındaki mesafeye aşağıya düşme süremi ekleyerek bir hesap yapmaya çalışırken buluyorum kendimi. acıklı bir hikaye.

iki hafta önce ş. kendini 6. kattan attı. bir karısı ve iki kızı vardı. sanırım sıkıldı. çok şaşırmadım bence imkanı olanın delirmesi normal.

ve bitmiyor.
bu delirmenin bir sonu var elbet.
önce içki içmeyi bırakmam lazım tamamen. sonra sakinleşmem.
biraz ısınmam ve kendime gelmem lazım.
lazım.





23 Aralık 2016 Cuma

"y. biterken"

ve bitti..

arada olanları yazamayacağım,
tekrar düşünmek, hatırlamak falan istemiyorum.

sonunda zorla da olsa yüzyüze geldin benimle, sorularıma "ben böyleyim", "istemiyorum" cevaplarını verdin (bütün sorularımın cevabı olur bu ikisi)

sonra bitti.

sonra anladım..

2 aylık ilişkinin arkasından 1.5 ay gözyaşı dökmek de neymiş dedim dün, ayrıldığımızdan beri ilk defa dışarı çıkıp gerçekten eğlendim.

bu seni hiç düşünmüyorum demek değil ama artık seni istemiyorum.

güle güle git sevgili, yolun açık olsun.

2 Kasım 2016 Çarşamba

ilişkinin neresi?


çok yoruyor beni, çok mutsuz ediyor şimdi.

beni çok mutlu eden, ayağımı yerden kesen, kalbimin yeniden çarptığını, var olduğumu, yaşadığımı hissettiren şey şimdi beni öldürüyor.
aynı his bunların ikisini de yaşatan, aynı kaynaktan geliyor..

ve bu sabah "ilişkinin başında olsa hadi neyse " diyorsun, 2. ayı 2 gün önce biten ilişkimiz için,
"burası zaten ilişkinin başı ama sanırım sen sonuna geldin" diye fırlıyor ağzımdan.

aslında bunun yerine okadar çok söylemek istediğim şey var ki..

bunun üzerine seninle konuşmak istemediğimi söyleyip kaçıyorum.
çünkü ağlıyorum.
çaresizlikten ağlamak bu,
ama durdurmaya çalışmıyorum, aksın gitsin ve içimde ne varsa çıksın, yeniden tertemiz ve bomboş bir meydan kalsın diye bekliyorum.
gitsin bu his, bu hisler.
çok mutluluklar, çok mutsuzluklar, hepsi gitsin.

malesef böyle bir seçmece yok işte,
okadar yüksekten uçarsan bu kadar çakılmayı da göze alırsın.
ben bunu biliyorum.
yine de her defasında, ilk defa gibi yaşıyorum.

buna tahammül etmek benim için çok zor.
7 gün ayrı kaldıktan sonra sevişmek için geceyi bekleyebilmene, gece kısacık sevişip uyumana mesela.
sabah sevişmemeye sonra,
akşam benim uyumama izin vermene,
benim uyanıp sana neredeyse tecavüz etmeme..
sonraki sabah yani bu sabah uyanıp sana sırnaşmama hiç cevap vermemene.
yanına yattığımda sarılmamana, beni bir kere öpmemene.
bana artık öyle bakmamana,
gözünden bir dakika ayırmak istemezken şimdi önündeyken görmemene..
buna alışmak çok zor.
kayıp gidişini, bitişini izlemek ya da belki senin için dönüşmesi bu bilmiyorum, ama bu kadar çabuk söndüğünü görmek çok zor.

oturdum ağlıyorum ne salakça.
yapacak başka hiç bir şey olmadığı için oturup fotoğraflarımıza bakıp ağlıyorum.

ne kadar mutlu olduğuma bakıp bunun elimden alınışına ağlıyorum sanırım.

evet çok mutsuzum.
bunu haketmiştim değil mi?
çünkü kimse okadar mutlu olmayı hak etmiyor işte..

geçen gün seninle konuştuğumuzda "bunun olacağını ikimizde biliyorduk değil mi?" diye sordun, evet dedim bende sana, elbette biliyorduk aynı hararetle devam etmeyeceğini, ama bu kadar çabuk / bu kadar net biteceğini de bilmiyorduk değil mi?
bir de tabi, sende biterken bende yanmaya devam etmesi sanırım işleri beter etti..
ben seni hala öyle istiyorum çünkü, hala her saniye..

benim "fazla" olduğumu söyledin, "fazla üzerine titremek"ti sanırım tam olarak dediğin,
ben de dedim ki,
ikimiz eşittik,
sen eksilince ben fazla kaldım.
bana sorarsan ben sabit durdum yani,
durmayan ya da duramayan sendin..

çok çabuk alıştım ve şimdi çok özlüyorum biliyor musun?
bu özlem duygusu buraya gelip senin yanında olunca geçer sanmıştım,
geçmedi.
daha da artıyor hatta sanki..
ayaklarını sürüye sürüye yataktan kalkıp yanıma gelip bana sarılmanı çok özledim.
yanında olmadığım, uyandığında beni yanında göremediğin için söylenmeni,
saçlarımı sevip beni öpmeni çok özledim.
geçer diye bekliyorum,
geçmiyor.
geçecek biliyorum ama bu da beni avutmuyor.
geçmesini istediğim şeyin bulunması ne kadar zor bir şey olduğunu bilmek beni daha da üzüyor..












karanlık sabahlardan / yiğit'e..

26.10 

Yataktan ağlayarak kalkmayalı uzun zaman olmuştu..
Olur bazen böyle.
Gece kafamın içinden kovamadığım düşünceler ben uyurken sanki orada kendi kendine büyümeye devam eder, gözlerimi açtığım anda hepsi daha da kötüleşmiş olarak üşüşür kafama, uyanır uyanmaz bir gece öncekinden de ağır bir karanlıkla çöker üstüme.
Genelde böyle zamanlarda karanlıkta uyanırım, bugün de öyle oldu. Sonra ağlamaya başladım. Uyanmaya isyan etmek gibi aslında yaptığım.
Yeni bir güne yine aynı düşünceler ile başlamanın üzüntüsü..
Uyuyunca hiç bir şeyin geçmediğini hatırlamanın sıkıntısı.

Dün ağır bir gündü, ağır bir kapanış oldu benim için,
Sen hiç bir şeyden habersiz gibi duruyorsun, nasıl böyle oluyorsun?

Bir anda okadar yakın ve bu kadar uzak,
Bir anda her şeyken bir anda yok..
Bir kere özledim demeden, bir kere sevdiğini söylemeden, sesini duymak istemeden, bütün akşam boyu bir kere aramadan mesela, eksikliğini hissetmeden..
Nasıl duruyorsun?

"Ben böyle bir ilişki istemiyorum" diye başlayan bir yazı yazmıştın bana, dün akşam üzeri 6'dan beri "ben böyle bir ilişki istiyor muyum?" diye düşünüyorum, nasıl tutuluyor bunun terazisi?
Bütün güzel şeyleri, bütün o mutlu anları, sevgini, hayallerini terazinin neresine koyuyorsun mesela bu cümleyi kurarken?

Saat 17:30 civarında, sen evde duşa girdin, ben evde seni düşündüm..
Beraber duşa girdiğimiz bir sürü günden birini..
Sonra sana yazdım "sabah seni öpüp uyandırmamı özledin mi?"
Sonra uzattım bunu, benim aklıma gelenleri senin de aklına getirmek istedim,
Sen de hatırla ve sende özle..
Sana da hatırlatmak için yazdım.
Yine aynı şeyi yaptın ve ":))" gönderdin bana.
Özledim demek olmayan, bana sadece hissetmediğini ifade eden bir gülücük.
Aynı yerde değiliz dedim, aynı modda değiliz, şu an benim gibi hissetmiyor, peki..
Dayanamadım, ben seni çok özledim yazdım.
Cevap yok.
Tekrar sensiz olmaya alışmak çok zor oluyor dedim.
Cevap yok..
Sonra acaba meşgul müsün diye düşündüm, sana sordum, evle ilgili bir şeyler bakıyorum cevabını verdin.
Dedim ki anlamıyor herhalde beni üzüyor olduğunu,
yazdım sana,
Daha önce İstanbul'da anlatmıştım, fiziken uzağımda olduğunda bazen ruhen de çok ayrı düştüğümüzü hissediyorum ve bu beni çok üzüyor demiştim.
Bir daha anlattım.
Kendimi zaten kötü hissediyorum senden ayrı olduğum için, bir de sen böyle yapınca sanki "geçmiş" gibi geliyor, kırılıyorum, canım yanıyor dedim.
Yok, yine umursamadın.
Umursamazlığını daha iyi anlatamazdın.

Ve sonra benim için dün bitti.

Dışarı çıkıyorum dedim sana, aradın.
Neden aradığını bilmiyorum aslında.
O ana kadar ilgili çekememişken dışarı çıkacak olmam seni neden ilgilendirdi bilmiyorum.
Telefonu açmıyor olmama sinirlendin (çünkü hazırlanıyordum) sonra da "sonra ararım" dediğim için yükseldi sesin, telefonu suratıma kapattın.
Tekrar konuştuk, senin için önemli olanları öğrendin; kimleyim, nereye gidiyorum, ne yapacağım.. sonra kapattın.

Bu kadar.

Bütün akşam bir daha konuşmadık.
Serkan'la yemekte olduğun için ben aramak istemedim, sen de aramadın.
Sonra kalkıp Kadıköy'e gittiniz, kalabalık bir grup oturdunuz, aramadın, uykum geldi benim yatıcam dedim, aramadın.
Aramanı gerektirecek bir şey yoktu elbette, belki sesimi duymak istersin diye düşündüm, yanlış düşünmüşüm.
Ben uyuduktan sonra (gece 1 buçukta) "ben de haber istiyorum ama vermiyorsun :(" yazmışsın.
Uyuduğumu biliyordun oysa. Şunu düşündüm, o saatte canın benimle haberleşmek istemiş, anca.

Bunların hepsi benimle ilgili şeyler.
Benim beklentilerim ve karşılanmamaları ile ilgili.
Bu beklentiler olmadan geriye ne kalıyor onu bilmiyorum ama.
Sevilmeyi ve bunu hissetmeyi beklemeden, özlenmeyi ve bunun söylenmesini istemeden ne kalıyor geriye? İnsan bunları beklemeden nasıl devam eder bir ilişkiye?

Çok yanlış bir şey yapıp senin ne düşündüğünü bulmaya çalışıyorum, yine sana sormak yerine kendi içimde anlamaya çalışıyorum, attığın ya da atmadığın mesajlardan bir sonuca varmaya çalışıyorum.
Ne hissettiğini bulmaya, sebebini anlamaya, bunu kafamda bir mantık içerisine yerleştirmeye çalışıyorum ve yapamıyorum. Yardımına ihtiyacım var.


Bana bunların neden olduğunu senin açıklamana ihtiyacım var, ben tek başıma bu karanlıktan çıkamıyorum.

27.10

ilk başlarda her şey ne kadar zor oluyor.

bir insanı tanımak, anlamak, alışmak, kötü yanlarını görmek ve vazgeçmemek..

güvenmek ne zor oluyor.

yeni bir krizimiz var bu sabah.

bu hafta sen Ankara'ya gelecektin.
Aslında şöyle önce Özlem'ler ile Ören'e gidip teknede kalacaktık, ben istemedim.
Sonra Asos'a gidelim dedik.
Hem geçen hafta Bodrum'da olduğumuz hem haftaya Bodrum'da olacağımız hem ben bu haftanın da yarısını İstanbul'da geçirmiş olduğumdan vazgeçtik.
Geçen hafta sen Ankara'ya gelecekken benim müşterim çıktığı ve ben geldiğim için de bu hafta sen gelirsin diye konuştuk. Sen dedin. Sonra "Belki haftasonu gelmem haftaiçi gelirim" dedin, sonra yine ne zaman gelebileceğin belli olamamaya başladı.
Ben heyecan ve özlemle bekliyor olduğumdan dün sana "eğer sen gelemeyecek olursan yine ben gelirim" dedim.
Bu sabah "benim canım Ankara'ya gelmek istemiyor" dedin en sonunda.
Ve elbette ben buna çok bozuldum.
"Ankara'ya gelmek için yeterli motivasyonun yok demekki" dedim sana, cevap vermedin.

Bende nasıl bir his yarattığını anlatmaya çalıştım sana, ama sanırım beceremedim.
Sen Ankara'ya değil bana geliyorsun dedim,
Benim aklım bunu "seni görmesem de olur" şeklinde yorumluyor dedim,
Desen ki sevgilim seni çok özledim ama ben gelmiyim sen gel, farklı anlaşılacak dedim,
Beni yeterince özlemediğini, senin için beni görmemenin çok da fark etmediğini düşündürüyor bu bana dedim..

Keşke yaptığının beni ne kadar üzebildiğini sana göstermenin bir yolu olsa.
Ama sadece kelimeler var elimde bu yüzden yazarak anlatmaya çalışıyorum bende.

şimdi bekliyorum.
senden gelecek cevabın nasıl olacağını bekliyorum.
benim kelimelerim buraya kadar.

12 Mayıs 2016 Perşembe

12/2010

Düşünmesi bile zor şeylerin gerçekleşmesini istiyorum.
Ben böyleyim.
İstemeye ve almaya,
alamayacaklarımı istememeye alıştırmışım kendimi.
Acayip bir insanım biliyorum.
Sert ve köşeli, yusyuvarlak ve yumuşacık.
Bir ayna değilim belki ancak uygun ortam şartlarında ne dikenim kanatır ne sözüm ağlatır.
Yalnızca, yalnız olduğumda ve bunun sebebi ben olmadığımda, yani özlediğim ve istediğim (ki istediğime göre "alabileceğimi" tahayyül ettiğim) biri olduğunda hırçınım. çok hırçın belki..

"öyle uzak ki elin, uzakları aşıyor,
bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor.
ya her şeyim ya hiçim,
sorma dünyam ne biçim,
bir kördüğüm ki içim,
çözdükçe dolaşıyor"

şimdi, yine, yalnız içiyorum.
rakı bardağını su bardağına vurup "yalnız içen yalnız olur" diyerek,
yakın geçmişten uzak geçmişe doğru herkesi özleyip, özlemini kendine saklayıp, çok uzun zaman sonra "sensiz olmaz" dinleyip, biraz daha içiyorum.

neyse ki hala kurşun kalem var.
neyse ki hala, defter tutmayı bıraktıktan çok sonra bile, son bir umut "belki yazarım" diyerek aldığım defterin rastgele açılmış boş sayfaları var.
neyse ki hala kelimeler var. tüm eylemsizliğimle yazabiliyorum.
neyse ki hala bana zevk veren bir içki, çektikçe içimi dolduran bir sigara, idare lambası değil harlı soba gibi yanan bir yüreğim ve acıtsa da ne kadar mutlu olabildiğimi de hatırlatan bir hafızam var.
neyse ki hala müzik ve koku var. ne istiyorsam onu getiriyorlar.
kimi özlediysem, hangi hatırayı çektiyse canım, nereye gitmek istediysem..


  

11 Aralık 2015 Cuma

kadere mi inat

şarkı diyor ki "hayat, kadere inat, seni sil baştan yaşayacağım"
böyle söylenince ne büyük büyük duruyor laf da
ben desemki mesela ben yaşadım defalarca
sildim sildim yazdım hiç de yorulmadım
hep bir öncekinden daha iyi olacağına inandım
"en baştan" olmadı belki ama
sayfayı yırttığım yerden yeniden başladım

olmadı.

üstelik kaderle bir inatlaşmam falan da yoktu.
kader "yazgı" demekse bir yazanı da olmalı diye düşündüm.
öyleyse kader de bana ait olduğuna göre en doğrusu benim yazmamdır dedim.
insanoğlu olmamdan kaynaklı pek çok teknik arıza oldu yazınlarda,
yırttım sayfayı, sil baştan yaşayalım dedim.
10 yılda 7 kere taşındım, 2 şehir değiştirdim, 3 büyük ilişki yaşadım, 1 evlilik bitirdim.
yoruldum amına koyim, çok yoruldum.
Tonlarca kavga ettim, en büyük kavgamı kendimle verdim.
en büyük hayalimi önce gerçek sonra yalan ettim.
ne diyordu ; şarjörü doldurdum, hep sonunda kendimi vurdum..

inadına değil ama belki de başka şansım olmadığından hep ayakta kaldım.
daha aslında hiç gerçekten devrilmedim.

ama iyi yoruldum.

velhasıl, öyle büyük büyük söylediği gibi ister kadere inat ister kıçına kanat,
bir yere de varamadım sil baştan yaşamalar sonunda.
çocuk aklıma bilmediğim birinin soktuğu üzere eğri başlayan çizgi de doğrulmadı.

doğru bildiklerimi uygulayacak gücüm,
bilmediklerimi öğrenecek götüm,
daha fazla aranızda yaşayacak mecalim kalmadı diyip sahneyi terk etmeyi gerçekten çok isterdim ancak sanırım umutsuzca sonunu bekleyen huysuz insanlardan biri daha aranıza katılmak üzere. kendimi öldürecek enerjim olmadığından kendimi öldürmediğimi söylediğimde gülümseyen psikolog bana inanmamış gibi..

19 Ekim 2015 Pazartesi

niyet

git diyorum gitmiyor.
kalamıyor da ama.
varla yok arasında, tam da şarkının dediği gibi
ölüm gibi bir şey oldu ama ama ama
kimse ölmedi.

çünkü biliyoruz artık ağır yaralı çıkılsa da aşklardan, aşk acısı kimseyi öldürmüyor bu dünyada.
öyle hızlı dönüyor ki dünya değil onu, kendini bile unutturuyor sana.
belki de en çok kendini.

eskiden diye gülümseyerek anlattığın kadını unutturuyor.
daha az hatırlıyorsun onu, daha az seviyorsun belki.
bir çok hareketi saçma ve çocukça ve hatta yanlış geliyor sana.
bugünün doğruymuşcasına.

çok zor bir gece geçiriyorum yine.
sanki bir kabuk daha eskitiyorum, sırtımdan atıyorum derimi, çok acıyor çıkarken ama çıkartıyorum.
derisiz kalıyorum sonra.
şaşkın ve savunmasız
kabuksuz.

çok acıyor.
karnımı tuta tuta ağlıyorum yine ve bir anda geçiyor.
sopsoğuk, çok esiyor,
bu gece ayaz var değil mi?

atlatırız diyor içimdeki şaşkın,
bir bakıyorum kalan bütün duygularım da şaşkın
iç organlarım çekiliyor bir süre
karnımı tutuyorum kaçmasınlar diye
sonra geçiyor
yeniden yazmaya başlıyorum
insan yazarken yaşadığını unutuyor
belki en çok acı çekerken yazılıyor
ne dersin eski dostum?

arada ellerim titriyor.
beni uyarmıştın.
dinlememiştim.
sonra bir daha dinlemedim.
sonra bir daha dinlemedim.
sonra bir daha dinlemedim.
sonra bir daha dinlemedim.
sonra artık kendimi kaybettim. bu gece bulmaya niyetlendim.